Sevgili Sıtkı,
Yıllar önce Ankara’da bir söyleşiye katılmıştım. Oğlu Işık Öğütçü babasını ve romanlarını anlatıyordu. Çok sevdiğim bu edebiyat adamını kendi oğlundan heyecanla dinledim. Dinledim, ama benim heyecanla beklediğim o bir ifadeyi bir türlü bulamadım. O bir cümle “Bekçi Murtaza” idi. Oğlu Işık Öğütçü, Orhan Kemal’in tüm eserlerinden bahsetti, Bekçi Murtaza’yı atladı.
Ben Adana’da büyüdüm. Döşeme Mahallesinin arkasında Milli Mensucat fabrikası vardı. Sonradan öğrendim, Orhan Kemal’in romanlarının mekanı. Yaz gelip, okullar tatil olunca fabrikanın sosyal alanında yer alan toprak sahada akşama kadar top oynar, mahalle maçları yapardık. Sabahleyin çıktığımız evden, bütün gün sokaklarda gezerek, bu sahada top oynayıp, büyüklerin yaptığı maçları seyrederek, Adana’nın o inanılmaz sıcağında saatlerce dışarıda kalırdık. O yıllarda bu durum her çocuk için bir rutindi. Ancak o günlerin tek bir kuralı vardı. “Baban işten dönmeden ya da akşam ezanı okunmadan evde olacaksın.”
Sokakların cazibesi ile çoğu kez bu kuralı sonuna kadar zorlar, havanın kararması ile dönüş anı geldiğinde panik halinde ve hızlıca eve dönmeye çalışırdım. Milli Mensucat fabrikasının bulunduğu caddenin karşı tarafında uçsuz bucaksız portakal bahçeleri vardı. Akşam vakti geldiğinde bu bahçelerde annemden “şarapçılar” olduğunu duyduğum adamlar olurdu. Şarapçının ne olduğunu bilmez, kafamda “hırsız, katil” gibilerinden kişiler şekillendirirdim. Bu nedenle fabrikanın olduğu caddeyi hızla geçmek, hatta koşarak eve gitmek ve bu korkuyu atlatmak için acele ederdim. Çok fazla yerleşke olmayan bu alanda sokak lambaları da olmayınca, o çocuk aklımla büyük korkular yaşayarak, ileride her zaman ışıl ışıl olan Milli Mensucat fabrikasının girişine kadar hızlıca gitme, o yılların en büyük heyecanıydı. Fabrikanın yanına çoğu kez koşarak geldiğimde, lambaların aydınlattığı, fabrikanın çeşmesinden kana kana su içer, tehlikeyi atlatmış ve artık eve yaklaşmış olmanın rahatlığı ile derin bir nefes alırdım.
İşte o anda kafamı kaldırıp, fabrikanın girişine baktığımda, uzun boyu ve gri üniforması ile çocukluğumun kahramanı, fabrika bekçisi bana inanılmaz bir güven verirdi. Eve az bir mesafe kalmasının rahatlığı, şarapçılardan kurtulmanın verdiği güven ve bir günü daha tamamlamanın getirdiği huzur ile eve dönerdim. Tüm bu rahatlığın tek sağlayıcısı, Milli Mensucat fabrikasının girişindeki gri üniformalı o bekçi idi.
Yıllar sonra Orhan Kemal’i okuyunca anladım ki,
O kişi “Bekçi Murtaza”ydı.
Benim çocukluk kahramanım
Sevgili Sıtkı,
Ben sokakları portakal çiçeği kokan
Tarlaları bembeyaz pamuk dolu
Bir kentte büyüdüm
O pamuğun anlamı
O kadar büyüktür ki benim için …
Tüm sistemin, sömürünün, patron kahkahasının,
Üst sınıfa yamanmış sinsi alt sınıf mensubunun,
Paranın, yoksul çaresizliğinin
ve hatta direnişin özeti gibidir.
İşte bu toprakları ve bu yaşanmışlıkları yazarıdır,
Orhan Kemal
Orhan Kemal’in elinden çıkma
İki sayfa okuyunca,
Yazmak için doğmuş bir insan olduğu
Hemen anlaşılır.
Elinize bir Orhan Kemal eseri alın.
Okuyun birkaç bölüm …
Kitaba ara verdiğinizde
Okuduklarınız zihninizde görmüş olduğunuz
Bir film netliğinde canlanır…
Orhan Kemal’i “Orhan Kemal” yapan
Özelliklerinden biri de bu tasvir yeteneğidir.
Kitaplarını her okuyuşunuzda,
Ne kadarda güven ve rahat yaşıyoruz
Diye şükredersiniz.
Tüm romanlarında
Yoksulluğu iliklerinize kadar
Hissedersiniz.
Estetik kaygılardan uzak
Sadece ve sadece yazmak için yazar.
Belki de yazarın en büyük özelliğidir bu.
Böylesine saf ve yalın yazıp,
Aynı zamanda bu kadar etkileyici olabilen
Belki de tek yazardır Orhan Kemal …
Kitapları ile enerjisini geçirebilen,
İçten anlatımıyla okuyucuyu
Dünyasına davet eden
Bu yüzden okudukça dost olmamak,
Kendisine yakın görmemek,
Dünyasına dahil olmamak mümkün değildir.
Öyle bir kaleme sahiptir ki Orhan Kemal,
Okuyucu sayfalar boyu
“Şimdi her şey düzelecek” umuduyla okur,
İşler düzelmedikçe hiddetlenir, sinirlenir,
Bazı bazı Orhan Kemal’e bile kırılır,
İşleri yoluna sokmadığı için.
Ama Orhan Kemal,
Belki de okuyucuyu bu kadar da
Gerçeklikten koparmamak için,
Gerçek hayat ne kadar acıysa,
Ne kadar hainse öyle başıbozuk
Bitirir anlatısını, okuyucu kırgın
Ama hayran kapatır kitabın kapağını.
Bu toprakların tüm fakirliği,
Ezilmişliği, alt sınıf kinini, sömürüyü
Çukurova’yı, pamuk işçilerini,
Sinekleri, fabrika işçileri,
Az maaşı, çok emeği anlatır,
Orhan Kemal ….
Bu coğrafyayı en güzel anlatan
Tasvir ve betimlemeleri ile
İkinci sayfada karakterlerden birinin yanında,
Bahsedilen mekanda,
Oralarda bir yerde olur okuyucu,
Konuşası gelir karakterle
Öyle kareler tezahür eder ki zihinde
Sanki okuyucu kendi çizmişçesine
Okuyucuyu içine çeken biridir, Orhan Kemal
Çok acılar görmüş geçirmiş
Büyük bir edebiyatçı,
Yoksulluğuna inat güçlü bir yazar
Fildişi kulelerden değil
Hayatın içinden yazmış bir insan
Çok az yazar
Okurun dünyasında onun kadar iz bırakır
Küçük insanların büyük romanlarını yazmış
Bu toprakların evladı dev edebiyatcı
Bereketli toprakların yetiştirdiği en büyük yazarlardan
Çocukluğumun, gençliğimin, delikanlılığımın
Yazarı Orhan Kemal
Yaşar Kemal, Nazım, Cemal Süreya
Ahmet Arif, Sabahattin Ali
İyi ki vardınız, iyi ki hayatımdaydınız
Ülke yine kötüydü ama
Sizler ne güzel adamlardınız.
2 Haziran 1970’de vefat etti,
Orhan Kemal
Elli yılı aşkın bir süre geçmiş
ve 50 yıldır bu toprakların yoksul semtlerine
Eskisi kadar uğramıyor roman
Nadir AVŞAROĞLU