11May2024

Paylaş

ZONGULDAK’TA MADEN MÜHENDİSLERİ ÖRGÜTLÜLÜĞÜ

ZONGULDAK’TA MADEN MÜHENDİSLERİ ÖRGÜTLÜLÜĞÜ

Ünlü tarihçi William M. RAMSAY, Anadolu’yu şöyle betimlemektedir: “Asya ile Avrupa’nın arasında bir köprü gibi uzanan Anadolu yarımadası tarihin başlangıcından itibaren doğu ile batının savaş alanı olmuştur. Onu doğu ruhuyla batı ruhunun cenk alanı yapan, ülkenin doğal konumudur. Anadolu’nun dili, dini, yönetimi ve en sonunda da yaradılışının eğilimindeki doğulu hedefe varmıştır.”[1] Anadolu tarihinin en özgün özelliklerinden biri de, halk kitlelerinin inisiyatifinin (çok az sayıdaki tarihsel deney dışta tutulursa) son derece sınırlı kalmış olmasıdır. Halk kitleleri daima kendilerine biçilen rolü oynamış, egemenleri için kılıç sallamış, top ve tüfek ateşlemiş, buğday üretmiş, vergi vermiş, zorunlu iskâna tabi tutulmuş, boynu vurulmuş, kul olmuştur.

Anadolu, tarih boyunca Doğu-Batı gelgitini en dramatik yaşayan coğrafyaların başında yer almış, bazı dönemlerde ise baskın karakteri olan doğulu kimliğine sırtını dönerek yüzünü hep batıya çevirmiş, ama sonunda daima doğuyu seçmiştir. Doğu-Batı arasında salınım genliğinin hızlandığı tarihsel dönemlerde kaosa sürüklenmiş; ekonomik, sosyal ve siyasal altüst oluşların arenasına dönüşmüştür. Yaklaşık iki yüz elli yıldan beni batılılaşmaya çalışan, ama bunu tüm çabalara karşın başaramayan Türkiye’nin özellikle Cumhuriyetten sonra başlayarak günümüze dek kesintisiz olarak sürdürdüğü batılılaşma girişimleri de sonuçsuz kalmış; ne devlet, ne toplum ve ne de birey batılılaşmış, demokrasiye geçiş ve onu uygulayış çabaları köksüz, altyapısız ve yukarıdan aşağıya kaldığı için demokratik yaşam yeşerememiş ve sivil özgürlüklerle donanmış mazbut bir demokrasiye bir türlü geçilmemiştir.

Devletçi politikaların uygulandığı 1930 ve 1940’lı yıllar mühendislerin altın çağıdır. Bu dönemde teknik elemanların hem iktidar bloğundaki rolleri artmış, hem de toplumsal statüleri değişip dönüşmüş, artı değerden aldıkları pay artmıştır. Mühendislerin içinde yer aldıkları Batıcı-Laik bürokratik iktidar bloğunun en önemli özelliği, üretim araçlarının mülkiyetine sahip olmamasına karşın statükoda sanki bir sınıfmışçasına gibi hareket etmesi, yaratılan değerin paylaşılmasında söz sahibi olmasıdır. Bu özelliğin, bir „Osmanlı Klasiği’ olduğunu da ayrıca belirmeliyiz.

İşte böylesine bir ortamda, 1908 yılında, ülkemizdeki ilk mühendis örgütlenmesinin üzerinden 22 yıl geçmeden o yıllarda Türkiye’de madenciliğin nerede ise tamamının yapıldığı Zonguldak Taşkömürü Havzası’nda “memlekette maden sanayinin, ilerlemesine hizmet edebilmek emeli” ile Türk Yüksek Maden Mühendisleri Cemiyeti 1930 yılında kurulmuştur.

Bu cemiyetin kuruluşunu ve kuruluş amacını daha iyi özümseyebilmek için, 1923- 1930 yılları arası ülke madenciliği ve Zonguldak Taşkömürü Havzası’ndaki gelişmeler mercek altına alınmalıdır. Ülkemizde madenciliğin kalbi sayılan Zonguldak ilimizde, 1820’lerde bulunan taşkömürü, Cumhuriyetin kurulmasına kadar ağırlıklı olarak yabancılar ya da azınlıklar tarafından çalıştırılmıştır. Yabancı sermayeli bu işletmecilik anlayışı yaklaşık 100 yıl boyunca Havza’da kendi madencilik yöntemlerini uygulamış, daha fazla üretimi hedeflemiş, küçülme ve savaş yıllarını yaşayan Osmanlı İmparatorluğu da bahriye (denizcilik) ve demiryolları işletmeciliğini sürdürebilmek için bu duruma pek de müdahil olmamıştır.

1924’den önce Türkiye’de birkaç tane maden mühendisi bulunmaktadır. Bazı çalışmalara göre bu rakam 37 civarındadır. Kaldı ki bu 37 maden mühendisinden bazıları maden ve petrol mühendisi veya jeolog-maden mühendisi gibi günümüzde net karşılığı olmayan diplomalara sahiptirler. Bu mühendisler Fransa ve Almanya’da öğrenim görmüşlerdir. Reşit Gencer, Abdullah Hüsrev Guleman, Hadi Yener, Seferiyadis bu mühendislerden birkaçıdır.

1923 yılından itibaren, Zonguldak Taşkömürü Havzası’nda yapılacak üretim; Cumhuriyet Hükümeti adına İktisat Vekaleti’nce bir plan dahilinde yürütülen çalışmalar, ancak 1940 yılında Havza’nın tam anlamı ile İktisat Vekaleti’ne geçmesi ile sonuçlanmıştır. Cumhuriyetin kurulmasının hemen ardından “yurdun yeraltı ve yerüstü tüm doğal kaynaklarını harekete geçirmek” amacı ile çalışmalar başlatılmıştır. Yeraltı kaynaklarını özellikle savaştan sonra yurt dışına kaçmış sahiplerince terk edilmiş kömür ocaklarını işletmek için, her şeyden önce gereken maden mühendislerini yetiştirmeyi bizzat Atatürk’ün direktifleriyle, Hükümet ele almış ve 1924 yılında İktisat Vekaleti’ne bağlı Zonguldak Yüksek Maden Mühendisi Mektebi kurulmuştur.

Bu okulun en önemli özelliği Türkiye Cumhuriyeti ilan edildikten sonra kurulan ilk yüksek öğrenim kurumu olmasıdır. Bu okul 1928-1931 yılları arasındaki 4 yıl içinde toplam 70 mezun vererek “çıkarılacak madenlerle ilgili gereksinime yeterli olacağı ve fazlasının işsiz kalacağı” gerekçesi ile kapatılmıştır. Zonguldak Yüksek Maden Mühendisi Mektebi’nden mezun olan bu mühendislerin Taşkömürü Havzası’nda çalışmaya başlamalarının ardından bu kadrolar ile 1930 yılında merkezi Zonguldak’ta bulunan “Türk Yüksek Maden Mühendisleri Cemiyeti”ni kurulmuştur.

Cemiyetin kurulması konusunda elimizde somut bir bilgi bulunmamakla birlikte Zonguldak Yüksek Maden Mühendisi Mektebi Baş Müderrisi ve Müdürü M. Refik Fenmen’in (1882-1951) büyük katkı ve desteklerinin olduğunu düşünmekteyiz. Bilindiği gibi M. Refik Fenmen elektrik mühendisi olup 28 Ağustos 1908 tarihinde Osmanlı Mühendis ve Mimar Cemiyeti’nin kurucuları arasında bulunmuş ve ilk yönetim kurulunda da görev almıştır. O yıllarda Nafia Vekaleti’nde mühendis olarak çalışan M. Refik Fenmen, aynı zamanda Hendese-i Mülkiye Mektebi muallimi olarak da görev yapmıştır.[2]

1924 yılında Zonguldak Yüksek Maden Mühendisi Mektebi’nin müdürlüğüne atanan M. Refik Fenmen burada da cemiyetçiliğe çok önem verdiği ve öğrencilerinin de sosyal yönden gelişmesi yönünde çalışmalar yürüttüğü çeşitli kaynaklarda söz edilmektedir. Türk Yüksek Maden Mühendisleri Cemiyeti’nin 1930 tarihli nizamnamesinde, Cemiyetin kurucuları Zonguldak Yüksek Maden Mühendisi Mektebi 1928 yılı mezunlarından Yusuf Gürata, 1929 yılı mezunlarından İhsan Soyak ve İhsan Ayla ve 1930 yılı mezunlarından Mustafa Sami Erk ve Zeki Yerdelen olarak belirtilmektedir. En kıdemlisi 2 yıllık mühendis olan “müessisler hey’eti” (kurucular kurulu) hayli düşündürücüdür. Bu nedenlerle çok genç ve deneyimsiz kurucular kuruluna, M. Refik Fenmen gibi cemiyetleşme deneyimi olan okul müdürünün yol göstermesi ve cemiyetin kuruluşunda yardımlarını esirgemediği ve teşvik ettiği kuvvetle muhtemeldir.

Ancak TMMOB Maden Mühendisleri Odası’nın yayın organı, Madencilik Bülteni’nde (1990, sayı 45) maden işçisi Erol Çatma’nın kaleme aldığı bir makalede Cemiyetin kurucuları “İhsan Soyak, Bahri Savaşkan, Behçet Oktay, Zeki Yerdelen, Nevzat Yerdel, Nermi Bey ve Halil Bey” olarak bahsedilmektedir. Yine Eylül 2001 tarihli TTK Haber Gazetesi’nin 3. sayfasında cemiyetin kurucuları aynı şekilde anılmaktadır. Bu isimlerden Behçet Oktay (1907-1960) Almanya’dan mezun bir mühendis olup, 1930 yılında mesleğinin çok başlarında olması gerekir. MTA bültenlerine göre Nermi Bey Almanya Berg Akademia’dan mezun olmuş Zonguldak Yüksek Maden Mühendisi Mektebi’nde bir süre öğretim görevlisi olarak çalıştıktan sonra Cemiyetin kuruluş tarihi olan 1930 yılında vefat etmiştir. Yine bu zabıtlarda sözü geçen Halil Beyin de 1899 doğumlu Halil Pekmen olduğu düşünülmektedir. Halil Pekmen, Zonguldak Yüksek Maden Mühendisi Mektebi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmıştır. Kurucular arasında görülen Bahri Savaşkan 1930 yılı ve Nevzat Yerdel 1928 yılı mezunları arasındadır.

Türk Yüksek Maden Mühendisleri Cemiyeti’nin 1930 yılında düzenlenen tüzüğünün, 1926 yılında kurulan Türk Mühendisleri Birliği ile son derece paralel olması da bu savı destekler bir durumdur. Cemiyetin amaçlarını belirten ikinci maddesi Türk Mühendisleri Birliği’nin tüzüğü ile bir madde dışında aynıdır. Ayrı olan maddede ise “memleket maden servetlerinin israfını önlemek ve mesleği himaye etmek gayesi ile maden ocaklarının mühendis nezareti altında çalıştırılmasını sağlayacak kanuni hükümleri elde etmeye çalışmak” olarak mesleki bir alanın tarifi yoluna gidilmiştir.

Cemiyetin 1930’lardaki tüzüğü (nizamnamesi) incelendiğinde “medeni haklarına sahip diplomalı her Türk Yüksek Maden Mühendisi, Yüksek İzabe Mühendisi, Yüksek Petrol Mühendisi, Jeologlar ve maden sanayiyle doğrudan doğruya ilgili diğer şubelerdeki yüksek mühendisler, Cemiyete asli aza olarak girerler” denilmektedir. Havza’daki taşkömürü madenciliğinin yabancıların ve azınlıkların elinden kurtarmaya yönelik olarak, Cemiyete TC uyruğunda bulunan mühendislerin üyeliği kabul edilmiştir.

Yine aynı tüzüğün 6. maddesinde “ecnebi mühendislerin” üyelikleri yönetim kurulu önerisi ve genel kurulun kabulünün ardından ancak fahri üyelik ile mümkün olmaktadır. Yine bu madde gereğince “Cemiyetin maksadına hizmet edebilecek kimseler” genel kurul kararı doğrultusunda fahri üye olabilmektedir.

Cemiyetin nizamnamesinde o yıllardaki diğer örgütlenmelerden farklı olarak belirlenen idari organları arasında fen encümenleri ve yayın encümeni de tanımlanmıştır. Cemiyetin maden, petrol ve izabe mühendisleri ile jeologlar gibi bir çok disiplini içinde barındırması fen encümeni gibi bir müessesenin oluşturulmasına neden olmuştur. Bu kurum kendi ilgi alanlarında çalışmalar yapmak ve “kendisine gönderilen meselelerle, mesleğin terakkisi için lüzumlu teşebbüslerde bulunmak” olarak tanımlanmıştır.

Cemiyetin bünyesinde bulunan bir diğer kurum da yayın encümenliğidir. Bu kurum adından da anlaşılacağı gibi cemiyetin amaçları doğrultusunda çeşitli yayınlar yapmak üzere oluşturulmuş bir kurumdur. Cemiyetin ilk önemli aktivitelerinden biri sayılabilecek bir yayın olan “Maden” adlı dergiyi 1930’ların ortalarından itibaren ayda bir yayınlamaya başlar.

Yukarıda belirtilen fen ve yayın encümeni kavramları da 1930’lu yıllarda oluşturulan cemiyetlerde bulunmamasına rağmen, Türk Mühendisleri Birliği’nin bünyesinde bulunan çeşitli disiplinlerdeki (inşaat, makine, elektrik vb.) gibi birçok mühendislik dalında, yapılan çalışmaları kolaylaştırabilmek amacıyla oluşturulmuş ve bu kavramlar maden, petrol ve izabe mühendisleri ve jeologları yapısında bulunduran Türk Yüksek Maden Mühendisleri Cemiyeti tarafından da kullanılmıştır.

Cemiyetin yayın organı olan “Maden” adlı derginin en önemli yayın encümen üyesi Maden Mektebi 1929 dönemi mezunlarından şair Behçet Kemal Çağlar’dır. Bu derginin 1938 yılındaki bir sayısında Zonguldak’taki madencilik ve Türk Yüksek Maden Mühendisleri Cemiyeti’nin çalışmaları aşağıdaki şekilde tanıtılmıştır.

“Eski devirlerde Havza hayatı, ecnebileri doyuran ve en bilgisiz şekilde soyulan bir diyardı. Cumhuriyet Havza’yı kafanın ışığı ile fethetmektedir. Cumhuriyetten evvel tektük Türk maden mühendisi vardı. Cumhuriyet 1929’da Zonguldak’ta Maden Mühendisi Mektebini tesisi etti. (Okul burada yazılanın aksine 1924 yılında öğrenime açılmıştır.) Burada dört ders yılında (70) Türk maden mühendisi yetiştirildi. Bilahare mühendislerin, Avrupa’da yetiştirilmesi düşünülerek bu mektep kapandı. Şimdi amele çavuş mektebi olarak faaliyettedir.

Bugün Havza’da 37 Türk ve 19 ecnebi mühendis vardır. Türk Yüksek Maden Mühendisleri Cemiyeti 1930 senesinde teessüs (oluşturulma) etmiştir. 103 asli ve 17 de fahri azası (üyesi) vardır. Cemiyet 1935 senesinden itibaren esaslı bir faaliyete girerek halihazırdaki binasını tefrişe muvaffak olmuştur.

Cemiyetçe, memleketimizin içtimai (sosyal) kalkınmasında küçük bir yer işgal edebilmek teşebbüsünde (girişiminde) bulunmuş olmak maksadı ile muhtelif zamanlarda toplantılar, çaylar ve balolar tertip edilmiştir.

Cemiyetin asıl gayesi arkadaşlar arasında birlik temini ile beraber icabı halinde yardıma muhtaç olan arkadaşlara ve kimsesiz kalan arkadaş aileleri ve çocuklarına maddi manevi yardımlar yapılmasıdır. Nitekim iki arkadaşın yetim bıraktığı çocukları Cemiyet tarafından leyli (yatılı) olarak tahsil ettirilmektedir: Bundan başka Cemiyet halihazırda yalnız havzada bulunan bilumum arkadaşların şirketler tarafından sigorta ettirilmesini temin ettiği gibi şirketlerle alâkası olamayan maden idaresindeki arkadaşların nısıf(yarı) sigorta primleri de Cemiyet tarafından verilmektedir.

Cemiyet arkadaşların fenni bilgilerini arttırmak ve arkadaşlara kendi sahalarında tetkik ve tetebbü (takip) fırsatını verebilmek için Maden isminde bir mecmua çıkardığı gibi Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü’nün her iki ayda bir intişar (yayınlama) etmekte olan mecmuasını da tedarik (sağlamak) ederek bütün arkadaşlara bedelsiz olarak göndermektedir. Ayrıca Cemiyet salonunda okunmak üzere ecnebi maden ve iktisadi mecmualarını da getirtmektedir.”

Türk Maden Mühendisleri Cemiyeti’nin II. Kanun 1936 tarih ve 1 nolu sayısında yayınlanan “Kogra ve Yeni İdare Hey’eti” başlıklı yazı ise aşağıdaki gibidir.

“Kısa bir zaman bazı sebeplerle çalışma durgunluğu geçiren Türk Mağden Mühendisleri Cemiyeti 12/10/935 ve buna ek 16/11/935 tarihlerinde iki kongre ile toplanarak cemiyet üyelerinin kültürel ve teknik varlık ve ilerilik kuracak esaslar üzerinde görüşmeler yaptı ve kararlar verdi.

Vatanın muhtelif köşelerinde vazife gören 103 mağden mühendisi arkadaştan 54 dü kongraya filen iştirak etti. Ocaklarda ve mesleklerinin tabii hayatında olduğu gibi bu kongrada da derin bir sevgi ve kardeşlik kaynaşdı.

Çok samimi, çok tatlı geçen bu kongrada muhabbet ve bağlılığın, karşılıklı itimat ve saygı hislerinin coştuğu ve kaynaştığı göze çarpıyordu. Her bir arkadaşın biricik düşüncesinde yalnız vatan ülküsü, meslek aşkı ve yekdiğerlerine olan sevgi ve bağlılık ile ilerlemek ve vazifesini daima ileri götürmek, yükseltmek azmi ve kararı yaşıyordu.

Türk mağden mühendisleri için hakimi oldular, yükseldiler ve yükselttiler. Henüz pek yakın senelere kadar yalnız yabancıların başardığı ve başaracağı zannedilen yüksek sanayide Türk gençleri birden ön safta ve en kudretli işlerin başında göründüler. Çünkü buna hak kazandılar. Bugün Havzamızda 12.000 işçinin 2,5 milyon tonun idaresi tekniği bu ellerde yürüyor, diğer vatan köşelerinde sakin ve mütevazı çalışan arkadaşlarımızın ise başardıkları işler herhalde bundan daha az önemli değildir.

Cumhuriyet devrine değin resmi dairelerimize kadar sokulan ve vatanın en mahrem işlerinde parmakları yürümüş olan yabancılar bugün hemen hemen kalmamış gibidir. Bazı mağdenlerde ve sanayiinin bazı şubelerinde tek tük mütehassıslar yanında bilgi ve yüksek şuuru ile yine Türk mağden mühendislerini görüyoruz.

… Kongramız, geçen iki senenin övün ve yeniden kuvvet veren sakin ve mütevazı çalışmaların, özünü ve ruhunu bir araya toplamıştı. Verdiği kararlarda da tıpkı karanlık ocaklarda bir yıldız gibi parlayarak yol açan lambası gibi Türk vatanına, Türk varlığına borçlu olduğu vazifesini başarmasını anlattı ve aydınlattı. Bununla beraber yapılacak işlerin henüz başında olduğumuzu daha doğrusu henüz iş başına geçmiş olduğumuzu görüyoruz. Biz bu iş başına geçmek için kazandığımız itimadın hak edilmesini bildiğimiz gibi büyük işleri aldığımız hız ile dayandığımız Cumhuriyet ve milli ülkümüzle başarmağa da azmettik. “denilmiştir.

Türkiye’deki mühendisler Cumhuriyet’in kuruluşundan 1960’lı yıllara kadar hep Batıcı-Laik bürokratik iktidar bloğunda yer almıştır. Özellikle de, teknik eleman ihtiyacının karşılanması için Cumhuriyet’in ilk yıllarında devlet bursuyla Avrupa’da mühendislik eğitimi gören ilk kuşak teknik elemanların bu blokta çok önemli görevler üstlendikleri bilinen bir gerçektir. Öte yandan, ülke içinde mühendislik okullarının açılmasıyla teknik eleman sayısı giderek artmış, bu alandaki açık da giderek azalmıştır.

O yıllara ait bir tanımlama ile “kapitalsiz kapitalistler” olarak nitelenen mühendisler bu özelliklerini günümüze kadar korumuşlardır. Havza’da bulunan mühendislere yönelik en tipik örnek 1940’lı yıllarda EKİ’nin genel müdürlüğünü yapan maden mühendisi İhsan Soyak’ın Zonguldak’taki „astığım astık kestiğim kestik hükümranlığı’dır! Zonguldak’ı bağımsız bir devletmiş gibi yöneten bu teknokrat-bürokratın para bile bastırdığı söylenmektedir. İhsan Soyak’ın, İkinci Adam İsmet İnönü’nün „milli şef’lik döneminin tipik bir yöneticisi olduğu muhakkaktır.

Bu dönemde Zonguldak Kömür Havzası’nda mükellefiyetler dönemi yaşanmakta, çalışanlar jandarma nezaretinde ocağa sokulmaktadır. Yazar Sina Çıladır bu durumu bir çalışmasında “despot devlet işletmesi” olarak tanımlamış; “O kadar ki İ. Soyak; 1940 yılında 1.400 olan memurların sayısını, sekiz yıl içinde 3.600’e çıkartmış, EKİ bürokrasisi için lüks konutlar ve eğlence yerleri inşaa ettirmiş, yaya ve bindirilmiş birliklerden oluşan silahlı, özel üniformalı bir “Kömür Alayı” kurmuştur. Kısaca; 1940-48 arası, EKİ bürokrasisi için kelimenin tam anlamı ile bir altın çağı olmuştur. Ekmeğin vesikayla verildiği bu devrede, EKİ bürokrasisi büyük bir lüks içinde yüzmüş; kimi bürokratların karıları, her gün süt banyosu yapacak kadar ipin ucunu kaçırmışlardır.”[3] Ancak yine aynı eserde emek mücadelesi içinde yer alan ve Havza’daki ilk sendikanın kurucuları arasında yer alan mühendislerden de bahsedilmektedir.

Yayın organı Maden dergisi ile üyelerine ulaşan Türk Yüksek Maden Mühendisleri Cemiyeti, bu yayını bilemediğimiz bir nedenle 1939 senesinde kısa bir ara vermiş, ancak 1945 yılından itibaren tekrar yayınlanmaya başlamıştır. 1945 yılında verilen aradan sonra tekrar yayınlanan Maden Dergisi’nin önsözünde;

“Cemiyetimiz mecmuasının son sayısını 939’da çıkarmış ve bu yılın şeametli (uğursuz), sömürgecilik, intikam, kan ve pıhtı tohumlan ekilen, ıztırap ve sefalet baykuşlarının habercilik yaptığı eylül ayından itibaren daha mühim ödevleri başarmak ve madencilik sınırlarında nöbet beklemek için bu yayım muvakkaten durdurmuştu.

Türk madencisi, başındaki en büyük idarecisinden, en küçük işçisine kadar ödevinin kutsal önemini idrak ediyor. Buna dört elle sarılarak yılmayan, yıpranmayan bir gayret ve imanla çalışıyordu. Bilerek, övünerek ve inanarak;

.

.

.

Biz, bütün Türk teknik adamları, bugün olduğu gibi her zaman beraber yürüdüğümüz yüksek hamiyet ve enerjisine güvendiğimiz vatandaş kitlesile, cefaya dayanan Türk işçisiyle, yurdumuzun bütün kutsal davalarında ve devrim hamlelerinde yan yana, el ele ve seve seve savaşmakta devam edeceğiz. “Türk Ölür, fakat Mağlup Olmaz”

Bu cümleler Cumhuriyetin ilk yıllarında uygulanan devlet politikalarının bir kitleye yansımasıdır. Ümmetten, millete geçen bir toplum ve bu geçişi organize etmeye çabalayan devlet anlayışının yansımalarıdır. Devletin resmi ideolojisi olan 6 oktan ikisi; devletçilik ve milliyetçilik unsurları bu söylemde fazlası ile bulunmaktadır. Bu bakış açısını kendisine şiar edinen ve mühendislerin ağırlıkta bulunduğu bürokrat kesim; Havza’da çalışan insanlara ve en büyük geçim kaynağı madencilik olan bir kent halkına bir hedef göstermektedir.

1950 yılında Cumhuriyet Türkiye’sinin bir devri, tek parti iktidarı ile birlikte kapanmıştır. Bu yıllar, dünyayı derinden sarsan II. Dünya Savaşı’nın bitimi ile birlikte Avrupa’nın yeniden imarı ve şekillendirilmesi dönemi olmuştur. Böylesi bir konjonktürde, ülkemizde Demokrat Parti iktidara gelmiş ve ABD’nin Avrupa’da uygulamaya başladığı yeni sanayi politikaları Türkiye’de de uygulanmaya başlanmıştır. Ülkenin ve sanayinin Amerikan standartlarına göre yeniden organize edilmesi, sanayi politikalarını uygulamaya koyacak teknik elemanların da belli bir denetime ve zapturapt altına alınması ihtiyacını doğurmuştur. Bu dönem mühendislerin sanatlarını ve mesleklerini belli bir disiplin içinde ve bir kanunla (6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu) belirlenmesine neden olmuş, 1954 yılında “mühendis ve mimarların müşterek ifadesi” olan TMMOB (Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği) oluşturulmuştur.

TMMOB’nin kuruluşu aynı zamanda mühendis ve mimarların bir nevi nüfus envanterinin çıkarılmasına da neden olmuştur. Ekim 1954 itibarıyla Türkiye’deki toplam mühendis ve mimar sayısı 6.822’dir ve bunların mesleklere göre dağılımları da şöyledir: İnşaat 2.371, Makine 902, Mimar 746, Ziraat 733, Elektrik 672, Orman 615, Kimya 312, Maden 313, Gemi 96 ve Harita 62.

Bu istatistik veriler, ülkemizin 1950’li yıllarda hâlâ inşaat (yapı ve altyapı) halinde olduğunu; yapı, yol ve baraj gibi alanların özellikle inşaat mühendisi ve mimar istihdamında önem kazandığını göstermektedir. Her iki meslekte de gözlenen memleket dışından diploma alanların oransal azlığı ise, bu mesleklerde, Osmanlı’dan Cumhuriyet dönemine hatırı sayılır bir mirasın kaldığını göstermektedir. Gemi, makine, elektrik, maden ve harita gibi diğer mesleklerde gözlenen memleket dışından diploma alanların oransal çokluğu ise, hem madenciliğin ve imalat sanayisinin gelişmemişliğine, hem de bu iki ihtisas kollunda Osmanlı’dan Cumhuriyet’e elle tutulabilir bir mirasın bırakılmadığına işaret etmektedir.[4]

1954 yılında kurulan Maden Mühendisleri Odası TMMOB’nin ilk meslek odalarından bir olmuş, kanunla kurulan bir kurum olması nedeniyle maden mühendislerinden de yakın bir alaka görmüştür. Kuruluş yılı olan 1954 yılında toplam 313 olan üye sayısının 147’si Zonguldak ilinde (adresleri Karabük, Ereğli ve Amasra olan mühendisler de vardır) bulunmaktadır.

Maden Mühendisleri Odası’nın Ankara’da kurulmasının hemen ardından Aralık 1955 tarihinde bir şube oluşturularak maden mühendislerinin bir diğer örgütlü yapısı Zonguldak’ta oluşturulmuştur. Şube kuruluşundan üç yıl sonra, Oda kayıtlarına göre 1958 yılında Zonguldak Şubesi’ne bağlı 219 maden mühendisi bulunmaktadır. Bu rakamdan da anlaşılacağı gibi Zonguldak’ta çalışan maden mühendislerinin tamamının Odaya üye oldukları söylenebilir.

Sayısal veriler, TMMOB’nin kuruluşundaki mahiyet’e dair önemli bir gerçekliği sunmaktadır. Ekim 1954 itibarıyla Batıcı-Laik iktidar bloğundan alınacak bir kesit, mühendislerin bu blokta gerek nicel, gerekse de nitel anlamda hala önemli bir unsur olduklarını gösterir. Ne var ki, Osmanlı’dan beri süregelen ve Cumhuriyet döneminde de değişmeyen bu durum, özellikle 1960’lı yıllarla birlikte değişmeye başlayacaktır. Üretim aracından yoksun olduğu halde, iktidar erkini hep elinde tutan Batıcı-Laik bürokratik iktidar bloğu, özellikle 1960’lı yıllarda, sosyo-ekonomik koşulların giderek değişmeye yüz tutmasıyla ve sınıfların oluşması ile birlikte çatırdamış ve iktidar bloğu yeniden biçimlenmiştir. Mühendislerin iktidardaki ağırlıkları, içine girilen yeni dönemde etkisini giderek yitirmiştir.[5]

TMMOB’nin kuruluşu için tertip edilmiş olan müteşebbis heyet’in birleşimi, teorik tespitlerimizi doğrulamaktadır. Bu heyet, TMMOB ve odaların devlet eliyle kurulduğunu açıkça sergilemektedir. Heyet’te Nafia Vekaleti’nin ağırlığı tartışmasızdır. Nafia Vekaleti’nin üst düzey bürokrat ve teknokratları heyette tam kadro yer almışlardır.

Bu durum Maden Mühendisleri Odası ve Zonguldak Şubesi için de geçerlidir. 1954-66 yılları arasında Enerji Bakanlığının bir Genel Müdürlüğü gibi görev yapan Maden Mühendisleri Odası’nın yönetim kademelerini, maden mühendislerinin arasında en üst makamlarda bulunan yada en kariyerli olanlar arasından seçilmişlerdir. Bu 12 yıllık süreçte Maden Mühendisleri Odası’nın başkan, yazman yada sayman üyelikleri, Etibank, TKİ yada Maden Dairesi Reisliği’nde üst makamlarda bulunan meslektaşlarımız tarafından yürütülmüştür. Bu durum TMMOB’nin ilk şubelerinden biri olan Maden Mühendisleri Odası Zonguldak Şubesi içinde değişmemiş, 1970’li yıllara kadar EKİ Umum Müdürleri Şube Başkanı, EKİ’de üst düzey görevlerde bulunan maden mühendisleri, Şube Yönetim Kurulu’nun çeşitli kademelerinde görevlerde bulunmuşlardır. Behzat FİRUZ, Abdülkadir ÜNEK, Muammer KAYMAKÇALAN, Abdülkadir ERYILMAZ, Kemalettin UZUN, Muhlis SARAÇOĞLU, Cemal YILMABAŞAR, Hayri ERTEN, Kemal YILDIRIM, Cemal BİRÖN, Mahmut Şükrü GÖK, Hayrettin GÜROL, Faruk KAYA, Selahattin AĞAN, Hayrettin GÜRAK, Zeki SESIŞIK, Nazmi ÖZKUL, Enver EDİGER, Ahmet ERKİŞİOĞLU, Zeki DURU ve Yakup HODANCI gibi EKİ’de üst düzey görevlerde bulunmuş çeşitli maden mühendisleri 70’li yılların başına kadar Maden Mühendisleri Odası Zonguldak Şubesi’nde görev almışlardır.

O yılları yaşayan kişilerle yapılan röportajlarda; Zonguldak’ta bulunan maden mühendislerinin çok farklı yerlerde çalışıyor olması nedeni ile iletişim eksikliği yaşandığı belirtilmiştir. Bu nedenle akşam işten çıkan maden mühendisleri mutlaka Oda’ya uğrayarak birbirleri ile görüşürler ve hatta EKİ’ni ilgilendiren birçok konuda bilgilendirme ve karar alma süreçlerini bu mekanda yaşadıkları anlatılmıştır. Daha önceleri maden mühendisleri ve Zonguldak elit tabakası için ortak bir mekan olan Maden Mühendisleri Cemiyeti, özellikle 60’lı yıllarda yerini Maden Mühendisleri Odası’na bırakmıştır.

Bu arada oldukça önemli bir gerçeğin altını da ayrıca çizmek gerekiyor: Cumhuriyet ilk kırk yılında (1960’lı yıllara kadar) kitlesel olarak batıcı-laik bürokratik iktidarın bir parçası olagelen teknik elemanlar, hiç kuşkusuz homojen bir yapı göstermezler. Mühendisler 1950’li yıllardaki profili yaşam piramidinden farklı değildir. Bu nedenle de Maden Mühendisleri Odası, devlet tarafından kurulmuş olmasına karşın, kısa bir süre içinde mühendislerin ekonomik, sosyal ve mesleki sorunlarının çözüm arandığı örgütlere dönüştüler. Öyle ki, çok geçmeden mühendisler gerek toplumsal konumlarını, gerekse ekonomik olanaklarını yitirerek yoksullaşma sürecine gireceklerdir. Bu durum, Maden Mühendisleri Odası tarihi misyonunda da önemli bir kırılmayı gündeme getirecek; üyelerindeki siyasallaşmasına paralel olarak, bu örgütler toplumsal muhalefetin önemli odaklarından biri olacaktır.

Genel olarak demokrasinin sınırlarını genişletici bir nitelik taşıyan 1961 Anayasası ile toplumsal ve siyasal yoğunlaşmanın özellikle 1970’lerde ortaya çıkardığı yoğun politikleşme de, meslek kuruluşlarını doğrudan etkilemiş ve bu örgütler, politik saflaşmanın içinde yer almışlardır. Toplumsal ve politik ortamı belirleyen sağ-sol kutuplaşmasına oturan bu saflaşmada tahsile ve uzmanlık bilgisine dayanan emek ağırlıklı meslek örgütleri (TMMOB, TTB, TBB ve Eczacılar Birliği) sol kanatta yer almışlardır. 1960’lı yıllarda özellikle İTÜ ve ODTÜ’den mezun olan maden mühendisleri ve tüm dünyada yaşanan gençlik hareketleri doğal olarak Maden Mühendisleri Odası’nda da etkisini göstermiştir. Bu çerçevede hemen 70’li yılların başında kendilerini mesleklerinin olduğu kadar ülkesinin sorunlarından da sorumluk duyan mühendisler, Oda Yönetim kademelerinde yer almışlardır.

Bu yıllarda; maden mühendislerinin mesleki sorunlarına yönelik çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Zonguldak’ta yaşayan çalışan kesim için önemli sayılabilecek çeşitli kazanımlar elde edilmesinde Maden Mühendisleri Odası önemli rol oynamıştır. Bu kazanımlar; yeraltında çalışanlar için vergi muafiyeti, EKİ’de çalışan işçi-memur-mühendisin prodüktivite priminden yararlandırılmaları, mühendislere ödenecek yan ödemelerin iyileştirilmesi, EKİ bünyesinde iş değerlendirmesi ve bilgisayar bölümlerini kapsayan AR-GE bölümünün kurulması gibi konulardır.

1980 askeri darbesinin ardından, diğer birçok sivil toplum örgütünde yaşandığı gibi TMMOB ve Maden Mühendisleri Odası’nı da oldukça etkilenmiştir. 1970’li yılların güçlü örgütleri askeri yönetimlerin baskıcı yönetiminin, Özal hükümetleri döneminde de sürdürülmesinden ve kamu yönetiminden sistemli bir şekilde dışlanmaktan oldukça etkilenmiştir. TMMOB’nin yetki ve faaliyet alanlarını daraltan bir dizi düzenleme, örgüte ve mesleğe saldırı olarak algılanmıştır. 1980’lerin hemen başında Kurucu Meclis’teki tartışmalarla ilgili birçok rivayet vardır. Kurucu Meclis’te bulunan bir üyenin “kapatmaya gerek yok, bir statü değişikliği ile etkisizleştirilmesi yeterli olur” dediği söylenilmektedir. Bu durum 66 ve 85 sayılı KHK’lerde kendini göstermektedir.[6]

Maden Mühendisleri Odası’nın meslek alanlarındaki etkinliği ve işlevselliği piyasa süreçleri karşısında budanmış ve üyelerinin küçük girişimci profili giderek Oda’nın bünyesini etkilemiştir. Sanayi yatırımlarının gerilemesi, mevcut yatırımlarında ithal teknolojilere (hatta kimi zaman ithal uzman emeğine) dayanması, maden mühendislerini de mesleki açıdan da geriletmiştir. Bu süreç halen de Havza’da devam etmektedir.

Dünya’da başka bir kent yoktur ki sadece bir meslekle bu kadar iç içe geçebilsin, bir mesleğin iştigal alanları ve sorunları bir kent için bu kadar yaşamsal olabilsin. Yaklaşık 200 yıldır Zonguldak için madenci, madenci içinde Zonguldak bu kadar yaşamsaldır. Zonguldak’ta yaşanan insanlar için madencilik sadece bir iş yada meslek değil yaşamın kendisidir. Bir televizyon programında Zonguldak’lı yaşlı bir kadına mikrofon uzatılarak “kömür madeni hakkında ne düşündüğü” sorulduğunda, kadın cevaben “Kömür, kömürdür. Maden değildir” şeklinde yanıt vermişti. Zonguldak’lı için kömür başka bir şeydir. Kömürün içinde K-ÖMÜR vardır.

İçinde bulunduğumuz 2005 yılında Türk Maden Mühendisleri Derneği 75. ve TMMOB Maden Mühendisleri Odası Zonguldak Şubesi 50. kuruluş yıllarını kutlamaktadır. Havza’daki maden mühendisliği örgütlülüğü nerede ise Cumhuriyet’le yaşıttır. Halen varlıklarını ve varoluş nedenlerini sürdüren bu örgütler, süreç içinde Zonguldak kent yaşantısına damgasını vurmuşlardır.

Geçen bunca yıl içinde sayısız ekonomik, siyasal ve toplumsal bunalım yaşanmış, ülkenin ve madencilik sektörünün sorunlarına ilişkin eleştiri ve çözüm önerileri üretilmiş ve üretilenler toplumla ve Havza’da yaşayanlar ile paylaşılmıştır. Madencilikle ilgili Havza’da yaşanan türlü sorunla ilgilenmeyi düstur edinen maden mühendisleri ve örgütleri, bu süreçte olumlu ya da olumsuz pek çok eleştiri almış, ancak, hiç bir dönemde çoğunluğun sempati ve saygısını yitirmemiştir.

Söz konusu süreçte, Maden Mühendisleri Derneği ve Odası’nın sahip olduğu ve sektördeki pek az kurum ya da kuruluşta bulunan dinamizm, incelenmeye değer bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bütçesinin temel kaynağını mütevazi üye aidatlarının oluşturduğu bir kuruluşun, etkinliklerini bu yoğunlukta sürdürebilmesinin ve madencilik sektöründe bu denli etkin olabilmesinin arkasında, şüphesiz ki, sahip olduğu üye tabanı bulunmaktadır.

NADİR AVŞAROĞLU

Maden Mühendisi

YARARLANILAN ESERLER

(1) ETİNGÜ Turgut, Kömür Havzası’nda İlk Grev, Koza Yayınları, 1976

(2) TMMOB Maden Mühendisleri Odası 50. Yıl Andacı, TMMOB Maden Mühendisleri Odası Yayınları, Ankara 2004

(3) Yersel Kadri, Madencilikte Bir Ömür, TMMOB Maden Mühendisleri Odası ve Yurt Madenciliğini Geliştirme Vakfı Ortak Yayını, 1989

(4) Avşaroğlu Nadir, Maden Mühendisliği Eğitimi Tarihçesi, Yayınlanmamış Rapor, Ankara 2002

  1. RAMSAY William M., Anadolu‟nun Tarihi Coğrafyası, İstanbul, 1960.
  2. Uluçay Çağatay, Kartekin Enver, Yüksek Mühendis Okulu, İstanbul, 1958.
  3. TMMOB 50 Yaşında 1954-2004, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yayınları, Ankara 2004.
  4. ÇILADIR Sina, Zonguldak Havzası’nın Tarihi Gelişimi, Genel Maden-İş Yayınları, Günoğulları Ofset, Zonguldak, s: 124.
  5. Çilingir Yalçın, TMMOB’nin kuruluşuna diar yayınlanmamış raporu, TMMOB Maden Mühendisleri Odası Arşivi.
  6. Değirmencioğlu Mirza Murat, Gayri Resmi Tarih Perspektifinden TMMOB’nin Kuruluşuna Dair Bazı Tespitler, Yayınlanmamış Rapor, TMMOB Maden Mühendisleri Odası Arşivi.
Blog yazıma tepki göster
Harika
0
Harika
Beğendim
0
Beğendim
Haha
0
Haha
Beğenmedim
0
Beğenmedim
Güzel
0
Güzel
Anlamadım
0
Anlamadım

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir