12Ara2024

Paylaş

ÜLKEMİZİN KÖMÜR GERÇEĞİ

Kasım aylarının son günlerinde Kömür Üreticileri Derneği tarafından organize edilen 2. Yerli Kömür Çalıştayı gerçekleştirildi. Birçok enerji ve madencilik şirketinin en üst düzeyde katılım sağladığı bu çalıştayda yerli kömür üretiminin geleceği ve önemine vurgu yapıldı. Çalıştay sonunda “Kömür santrallerinin filtreleme sistemlerinin yenilenmesi” anlaşması Bakan Albayrak nezaretinde imzalandı.

ETK Bakanı Albayrak, 2. Yerli Kömür Eylem Planı Çalıştayı’nın açılışında yaptığı konuşmasında; “enerjide dışa bağımlılığın azaltılması noktasında yerli kömürün büyük önem arz ettiğini, yerli kömürün istihdam ve katma değer noktasında değerlendirilmesi gereken önemli bir kaynak olduğunu söyledi”. Albayrak; Akıllı Kömür Stratejisi’ne değinerek, “Kömürün tüm süreçlerinde “akıl” ve “akılcı” stratejiler ile hareket etmeyi temel düstur edindik. Artık Türk kömür madenciliğinde “akıllı kömür” dönemini başlatıyoruz … 2016 yılında elektrik üretiminde, yerli kaynakların oranını iktidarımız dönemindeki en yüksek seviyeye, % 49.3’e çıktı. Yerli kömür, hidroelektrik santraller, güneş, rüzgar, tüm bu yerel kaynaklardan üre­tilen enerji toplam üretimimizin içerisinde % 49,3’e çıktı. İnşallah 2020’lerde, enerji­mizin 3’te 2’sini yerli kaynaklarımızdan sağla­mayı hedefliyoruz. 2017’de ise elektrik üreti­mimizde yerli kaynaklarımızın payı, % 50’yi geçecek inşallah” şeklinde konuştu.

Yine bu Çalıştayda sermayeyi temsilen konuşan Kömür Üreticileri Derneği Başkanı Muzaffer Polat, yerli kömürle çalışacak yeni santral kurulumlarına destek verilmesini istedi. Polat; açılışta yaptığı konuşmada yerli kömürden elektrik üreten mevcut termik santral işletmelerine destek verildiğini hatırlattı. Bu desteğe teşekkür eden Polat, yerli kömüre dayalı yeni santral kurmak isteyen girişimcilere de destek sunulmasını talep etti.

Tüm bu açıklamalar; 2017 yılı başında Cumhurbaşkanının; ülkemizin enerji ithalatına çok önemli paralar harcadığı, yerli ve yenilenebilir kaynaklarımıza daha fazla önem verilmesi gerektiği konusundaki açıklamalarının ardından başladı. Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Genel Müdür vekili Kazım Eroğlu, Zonguldak havzasında yerin 1.200 metre derinliğine kadar tespit edilen toplam jeolojik taşkömürü rezervinin 1 milyar 522 milyon ton olduğunu belirterek, “Bunun % 48’i, yani yaklaşık 735 milyon tonu görünür rezervdir. Bu rezervin tamamen üretilmesi durumunda 65.7 milyar dolar gelir elde edilecektir” dedi.

2015’te birincil enerji arzının % 76.1’inin ithal kaynaklar ile sağlandığını ifade eden Eroğlu; “Bu ithalatın % 44’ünü ham petrol ve petrol ürünleri, % 35.4’ünü doğalgaz , % 19.4’ünü ise taşkömürü oluşturmuştur. Ülkemizde taşkömürü rezervlerinin bulunduğu Zonguldak havzasında 1.200 metre derinliğe kadar tespit edilen toplam jeolojik rezerv 1.522 milyon ton olup, bunun % 48’i, yani yaklaşık 735 milyon tonu görünür rezervdir. Bu rezervin tamamen üretilmesi durumunda 65.7 milyar dolar gelir elde edilecektir.” ifadelerini kullandı.

Geçtiğimiz ay, Yurt Madenciliğini Geliştirme Vakfı tarafından Eskişehir’de düzenlenen “Türkiye’nin Enerji Gerçeği ve Kömürün Önemi” konulu toplantıda konuşan başkan Prof.Dr. Güven Önal, “Petrol, doğal gazı Allah vermemiş. O zaman kömürümüzü en etkin şekilde ve çevre, insan sağlığına en çok riayet eden şekilde üretelim, bundan da elektrik üretelim. Türkiye % 75 gibi bir rakamla enerjide dışarıya bağımlı. Bunu aza indirelim, kaynaklarımızı kullanalım, cari açığımız azalsın noktasında Türkiye’nin tek güvenilir kaynağı kömür. Petrol, doğal gazı Allah vermemiş. O zaman kömürümüzü en etkin şekilde ve çevreye, insan sağlığına en çok riayet eden şekilde üretelim, bundan da elektrik üretelim. Kimse karanlıkta kalmak istemiyor. Herkes evinde televizyon istiyor, buzdolabı istiyor, çamaşır makinesi istiyor, bulaşık makinesi istiyor, bilgisayar istiyor. Her şey elektrikle çalışıyor. Dolayısıyla bu elektriğin üretimi için de kaynak lazım.” şeklinde konuştu.

Tüm bu söylemlerin ortak noktası, ülkemizin kömür rezervlerinin kullanılması, kömüre dayalı elektrik üretimin teşvik edilmesi ve kömür ithalatının azaltılması noktasındadır.

Bilindiği gibi, Türkiye’de termik santrallerde ağırlıklı olarak linyit ve taş kömür kullanılıyor. Bu iki temel kaynağın yanı sıra az miktarda da olsa asfaltit de tercih ediliyor. Türkiye’nin linyit rezervleri ise taş kömür rezervlerinden çok daha fazla, dolayısıyla yerli kömür kullanımının artması büyük oranda linyit kullanımının artması anlamına geliyor. Isıl değeri, yani enerji potansiyeli daha yüksek olan taş kömür ağırlıklı olarak Zonguldak Havzası’nda bulunmakla birlikte, linyit rezervleri Türkiye’nin birçok bölgesine yayılı vaziyette. Genç yaşta olan linyit rezervleri yüksek neme sahip olduğu için ısıl değeri düşük, bu nedenle taş kömürü kadar verimli bir seçenek değil.

Ancak, Türkiye, enerji kaynakları bakımından çok da şanslı bir ülke değil. Petrol ve doğal gaz kaynakları son derece sınırlı. Bununla beraber, önemli sayılabilecek kömür kaynakları bulunmakta. Türkiye’de çıkarılan linyit, elektrik amaçlı termik santrallerin yanı sıra sanayi sektöründe ve ısınma amaçlı olarak konutlarda da kullanılıyor. 2014 yılında, toplam 64,7 milyon tonluk linyit arzının % 88,8’i elektrik amacıyla termik santrallerde tüketilirken % 6,3’ü sanayide, % 4,7’si ise ısınma amacıyla konutlarda tüketilmiştir.[1]

Ülkemizin Kömür Rezervi

Dünya Enerji Konseyi tarafından 80 civarında ülkede bulunduğu raporlanan dünya kömür rezervlerinin en büyük kısmı (237,3 milyar ton) ABD’de yer almaktadır. ABD’yi 157 milyar ton ile Rusya Federasyonu ve 114,5 milyar ton ile Çin izlemektedir. Diğer kömür zengini ülkeler arasında; milyar ton olarak Avustralya 76,4, Hindistan 60,6, Almanya 40,5, Ukrayna 33,9, Kazakistan 33,6 ve G. Afrika 30,2 bulunmaktadır. Dolayısıyla, dünya kömür rezervlerinin % 90’dan fazlası bu dokuz ülkenin sınırları içinde yer almaktadır. Dünya Enerji Konseyi’nin araştırmalarına göre; dünya kanıtlanmış işletilebilir kömür rezervi toplam 892 milyar ton büyüklüğündedir. Söz konusu rezervin; 403 milyar tonu antrasit ve bitümlü kömür, 287 milyar tonu alt bitümlü kömür ve 201 milyar tonu ise linyit kategorisindedir. Dünya 2015 yılı toplam kömür üretimi dikkate alındığında, küresel kömür rezervlerinin yaklaşık 114 yıl ömrü bulunduğu hesaplanmaktadır.

C:\Users\Nadir AVSAROGLU\Desktop\111.jpg

Dünya Enerji Konseyi’ne göre ülkemiz rezerv ve üretim miktarları açısından linyitte dünya ölçeğinde orta düzeyde, taşkömüründe ise alt düzeyde değerlendirilebilir. Toplam dünya linyit/alt bitümlü kömür rezervinin yaklaşık % 3,2’si ülkemizde bulunmaktadır. Bununla birlikte linyitlerimizin büyük kısmının ısıl değeri düşük olduğundan termik santrallerde kullanımı ön plana çıkmıştır. Ülkemiz linyit rezervinin yaklaşık % 46’sı Afşin-Elbistan havzasında bulunmaktadır. Ülkemizin en önemli taşkömürü rezervleri ise Zonguldak ve civarındadır. Zonguldak Havzası’ndaki toplam taşkömürü rezervi 1,30 milyar ton, buna karşılık görünür rezerv ise 506 milyon ton düzeyinde bulunmaktadır.

Linyit/alt bitümlü kömür sahaları ülkemizde bütün bölgelere yayılmış olup bu sahalardaki linyit/alt bitümlü kömürün ısıl değerleri 1.000-5.000 kcal/kg arasında değişmektedir. Ülkemizdeki toplam linyit/alt bitümlü kömür rezervinin yaklaşık % 68’i düşük kalorili olup % 23,5’i 2.000-3.000 kcal/kg arasında, % 5,1’i 3.000-4.000 kcal/kg arasında, % 3,4’ü 4.000 kcal/kg üzerinde ısıl değerdedir. 2015 yılı sonu itibariyle 126,9 milyon ton eşdeğer petrol (MTEP) olan ülkemizin toplam birincil enerji tüketiminde kömürün payı % 27,3’dür.

ETK Bakanlığı’ndan son dönemde yapılan çeşitli açıklamalarda özellikle linyit rezervlerimizde büyük artışlar sağlandığı ifade edilmektedir. Türkiye’nin kömür rezervi, birkaç yıl öncesine kadar yaklaşık 9,6 milyar ton olarak hesaplanmaktaydı. Bu miktarın 1,3 milyar tonu Zonguldak Kömür Havzası’ndaki taşkömürlerinden ve 8,3 milyar tonu ise Türkiye’nin çeşitli bölgelerindeki linyit rezervlerinden oluşmaktaydı. Başta MTA olmak üzere TKİ, EÜAŞ ve TTK tarafından yürütülen rezerv geliştirme çalışmalarına paralel olarak önemli bir rezerv artışı sağlandı. Taşkömürü rezervlerimizde 200 milyon tonluk bir rezerv gelişimi sağlanırken, Konya-Karapınar, Trakya, Afşin-Elbistan, Eskişehir-Alpu, Afyon-Dinar ve Manisa-Soma kömür havzalarında yapılan aramalar sonunda linyit rezervimiz 13,9 milyar ton düzeyine yükselmiş oldu. Böylece, toplam kömür rezervimiz 15,2 milyar ton olarak kayıtlara geçti.[2]

Tablo 1 – 2005-2015 Yılları Arasında Tespit Edilen Linyit Rezerv Miktarları (milyar ton)

TÜRKİYE LİNYİT REZERVLERİ REZERV
Karapınar-Ayrancı 1,832
Eskişehir-Alpu 1,453
Elbistan – Elektrik Üretim AŞ (EÜAŞ) 1,300
Afyon-Dinar 0,941
Elbistan 0,515
Çerkezköy 0,495
Isparta-Şarkikaraağaç 0,306
Soma – Türkiye Kömür İşl. (TKİ) 0,205
Vize-Pınarhisar 0,140
Çayırhan – Elektrik Üretim AŞ (EÜAŞ) 0,083
Denizli-Çardak 0,044
Konya-Ilgın-Merkez 0,030
Malatya-Yazıhan 0,017
Amasya-Merzifon 0,009
Denizli-Çivril 0,007
TOPLAM 7,380

Bu yıl içinde ETK Bakanı Albayrak’ın yaptığı çeşitli açıklamalarda hükümetin yerli kaynakları arayıp bulma açısından önemli bir programı devreye soktuğunu ve son 10 yıl içinde son derece önemli linyit rezervlerinin bulunduğu belirtilmişti. Bu rezervleri 2.000-3.000 kalori aralığında olduğunu belirten bakan, yılda 30.000 metre maden arama sondajı yapan MTA’nın kapasitesini geçtiğimiz dönemde 300.000 metrelere çıkmaya bağladı. Kısa vadede maden aramalarını 1 milyon metreye çıkarmayı hedeflediklerini ve asıl hedefin de madencilikte gelişmiş olan Kanada ve Avustralya gibi ülkelerde yapılan 6-7 milyon metre sondaj olacağını ifade etmekte.

Ülkemizde elektrik üretiminde, yerli kömüre ağırlık vererek dışa bağımlılığı azaltma hedefi ise yeni değil. 2009 tarihli “Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi” 2023 için ortaya koyduğu hedefte “Bilinen linyit kaynakları ve taşkömürü kaynakları 2023 yılına kadar elektrik enerjisi üretimi amacıyla değerlendirilmiş olacaktır. Bu amaçla elektrik üretimine uygun yerli linyit ve taşkömürü sahalarının, elektrik üretimi amaçlı projelerle değerlendirilmesi uygulaması sürdürülecektir” ifadelerine yer verilmişti. Türkiye’de 1980’lerden önce kömür ithalatı yok denecek kadar azken, 1990’lı yıllarda 10 milyon tonun, 2000’li yıllarda ise 20 milyon tonun üzerine çıkmış. Öyle ki 1994-2014 arasındaki 20 yıllık dönemde kömür ithalatı % 291 artış göstermiş. Türkiye’nin kömür ithalatı yaptığı ülkelerin başında Rusya, Kolombiya, G.Afrika, Avustralya ve ABD gelirken, ithalattaki artışın en büyük sebebi ise ülkemizin enerjiye olan ihtiyaçtır.

Yerli Kömür ve Termik Santral Gerçeği

Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu’nun 2015 Kömür Sektör Raporuna göre, Türkiye’de yerli kömür kullanan 51 adet elektrik santrali işletmededir. Bu santrallerden birer tanesi yerli taş kömür ve asfaltit kullanırken, geriye kalan 49’u linyite dayalı olarak çalışmaktadır. Yerli santral kapasitesinin neredeyse yarısı 1980-1990 yılları arasında tesis edilirken, kamu mülkiyetinde olan bu santrallerin bir kısmı 2013 yılında varlık satışı yoluyla özel sektöre devredilmiştir. Ülkemizin 2016 sonu itibariyle kömüre dayalı santral kurulu gücü 17.316 MW olup toplam kurulu gücün % 22,1’ine karşılık gelmektedir. Yerli kömüre dayalı kurulu güç 9.437 MW (% 12,1) ve ithal kömüre dayalı kurulu güç ise 7.879 MW (% 10) şeklindedir. Ayrıca, 2000 yılına kadar Türkiye’nin elektrik sisteminde ithal kömür santrali bulunmamaktayken, 2015 sonu itibariyle ise ithal kömüre dayalı termik santrallerin kurulu güç kapasitesi 6.603 MW düzeyine yükselmiştir. İşletmede olan ithal kömür santrali sayısı ise 10’a ulaşmış durumdadır. Bunlardan 8’inin kurulu güç kapasitesi 150 MW’ın üzerindeyken diğer ikisi küçük kapasiteli santrallerdir.

2017 yılında Almanya’nın Bonn kentinde gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Taraflar Toplantısı’nda (COP23) uluslararası çevre kuruluşu Urgewald, termik kömür tedarik zincirine katılan şirketlerin listelendiği kapsamlı bir  veri tabanı olan “Küresel Kömür Çıkış Listesi”ni GCEL (Global Coal Exit List) yayınladı. Küresel düzeyde hazırlanan listede Türkiye’deki kömür yatırımları da yer alıyor.

https://cdn.yesilgazete.org/wp-content/uploads/2017/11/k%C3%BCresel-k%C3%B6m%C3%BCrden-%C3%A7%C4%B1k%C4%B1%C5%9F-listesi-3.jpg

Bu çalışmaya göre, Türkiye, Çin ve Hindistan’ın ardından, dünyanın en fazla planlama aşamasında kömür projesine sahip ülke olarak görülüyor. Global Coal Exit List (GCEL)’de yer alan 34 Türk şirketinden 24’ü yeni kömürü termik santral kurmak istiyor. Bu çalışmada, Türkiye’deki yeni kömürlü termik santral projelerinde yer alan 7 yabancı şirkete de yer verilmektedir. Tüm bu planlar gerçekleştiği takdirde, Türkiye’nin kömürlü termik santral kurulu gücüne 69.492 MW eklenecek. Bu, 4 misli bir artışı anlamına geliyor.

Son günlerde basına yansıdığı kadarı ile aralarında FlBA, Hattat, Anadolu ve IC İçtaş gibi büyük sermayelerin de bulunduğu enerji şirketleri ise önümüzdeki üç yılda 5,7 milyar dolarlık yatırımla toplam 5.725 megavatlık kömür santrallerini devreye alacak. Kamuoyunda kömür üretimine ilişkin oluşan olumsuz havayı daha güvenli ve teknolojik yatırımlarla dağıtmak isteyen hükümet, 2018 itibariyle yerli kömür üretimi ve santral yapımına ilişkin yeni teşvik paketi hazırlığında. Hedef, Türkiye’nin yıllık 35-40 milyon tonluk kömür ithalatına son vermek ve önümüzdeki üç yılda devreye alınacak ve 5,7 milyar dolara mal olacak 13 kömür santrali yatırımıyla 5.725 megavatlık yeni kurulu güç yaratmak.

Tablo 2 – Yapılması Planlanan Termik Santraller (MW)

No Şirket Yatırım Yeri Gücü
1 Hattat Enerji Bartın 1.320
2 Polyak Eynez İzmir 700
3 Park Teknik Konya 500
4 Anadolu Enerji K.Maraş 500
5 Hidro Gen Enerji Manisa 460
6 Çelikler İnşaat Kütahya 400
7 IC İçtaş-Limak Muğla 350
8 Çan Kömür Çanakkale 330
9 Avdan Madencilik Denizli 300
10 Çelikler İnşaat Bursa 300
11 PLT Madencilik Amasya 270
12 Demir Madencilik Zonguldak 160
13 Diler Elektrik K.Maraş 135
TOPLAM 5.725

Kaynak : Kömür Üreticileri Derneği

Bu kapsamda ETK Bakanlığı kısa vadede, 9 milyar 53 milyon ton kömür rezervimizi özel sektöre devretmeye hazırlanıyor. İşletme ruhsatları; EÜAŞ, TKİ ve TTK’na ait 9 maden sahasının parçalanarak özelleştirilmesi planlanıyor. Bazı sahaların şirketlere devri için görüşmelerin sürdüğü öğrenilirken TTK’nın Zonguldak’taki 600 milyon tonluk rezerve sahip sahalarının satılmasını kolaylaştırmak için bölünmesinin önündeki engeli kaldıracak yasa tasarısı da Meclis’in alt komisyonlarında tartışılıyor.

ETK Bakanlığı’nın maden sahalarının özelleştirilmesine ilişkin proje için belirlediği esaslar ise; maden sahaları termik santral kurma şartıyla yatırımcıya devredilecek, santralde üretilen elektriğin belli bir süre için TETAŞ/EÜAŞ tarafından alımı garanti edilecek ve kaynakların ihalesi, TETAŞ/EÜAŞ ve yatırımcı arasında imzalanacak olan Enerji Satış Anlaşması (ESA) için belirlenecek baz fiyatın en çok altına inen yatırımcıya verilecek şeklinde sıralanıyor. Söz konusu maden sahalarından bazılarının özelleştirilmesi için ihaleler açıldı. Şirketlerle görüşmeleri devam eden kuruluşlar ise şunlar: TKİ’ye ait Eskişehir Alpu’daki 1.5 milyar tonluk rezerv bulunduran saha ile EÜAŞ’a ait; Ankara Çayırhan’daki 213 milyon tonluk, Kahramanmaraş Elbistan’daki 1 milyar 517 milyon tonluk, Trakya Çerkezköy ve Çatalca’daki 494 milyon tonluk ve Afyon Dinar’daki 941 milyon tonluk rezerv bulunduran sahalar da bulunmakta.

Bu duruma paralel olarak ETK Bakanlığı, kömür madenleri ve termik santraller için yeni teşvik sistemi de hazırlıyor. Türkiye’de 2018’den itibaren planlanan yıllık 35-40 milyon tonluk kömür ithalatına karşı yerli üretim desteklene planında sunulacak teşvikler;

1- Kömür yatırımları kalkınmada öncelikli 5’inci bölge teşvikinden faydalanacak.
2- Yeraltı kömür işletmelerinde çalışan işçilere bir maaş asgari ücret desteği sağlanacak.
3- Termik santrallere (maden zenginleştiril yapıldığından) % 2 olan devlet hakkı, % 1 olarak uygulanacak.
4- Yerli kömürden elektrik enerjisi üretimine alım garantisi verilecek.

Devletin özel sektöre sunacağı teşvikler konusunda en çok irdelenmesi gerekli konu; kömürden üretilecek elektriğe verilecek alım garantisidir. Devlet yerli kömürden üretilecek elektriği 2018’de MWh başına 201,35 TL’den satın alınacak. Fiyat üç ayda bir enflasyon kadar yükselecek, uygulama 2024 sonuna kadar sürecek. Yerli kömür elektriğine 2017 yılında MWh başına 185 TL destek fiyatı uygulanmıştı. Yerli kömür üreten santrallerden alınacak elektrik miktarı ise bir formüle bağlandı. Buna göre santralin sadece yerli kömür yakıtla elektrik üretimi yapması halinde alım miktarı, alımın gerçekleşeceği yıldan bir önceki yılın ekim ayında ticari işletmede olan kömür santrallerin kurulu gücünün yarısı düzeyinde olacak. Santralin yerli ve ithal kömür karışımıyla üretim yapması halinde ise alım miktarı alımın gerçekleşeceği yıldan bir önceki ekim ayında işletmede olan yerli-ithal kömür karışımı yakıt kullanan santral kurulu gücünün yarısı düzeyinde olacak.

Sonuç

Türkiye’de yaşayan herkesin ortak arzusu; yerli kaynaklarımızın öncelikli olarak kullanılması ve ülkemizin temel ihtiyaçlarının bu kaynaklarla giderilmesi şeklindedir. Başta kömür madenciliği olmak üzere, madencilik faaliyetlerinin de, kamunun etkin gözetim ve denetiminde, çevre ve ekosistemlerin korunarak, işçi sağlığı ve güvenliği ile birlikte ekonomik kalkınmaya fayda sağlaması temel hedeftir. Madencilik sektörünün geliştirilmesine yönelik oluşturulacak tüm amaç ve hedefler ile uygulamalar, herşeyden önce bilimsel ve teknik temeller üzerinde geliştirilmelidir. Bu amaçla; ülkemizin ihtiyacı olan enerjinin, yerli maden kaynaklarımızdan karşılanması öncelikli hedef olmalıdır. Sanayinin ihtiyacı olan ucuz enerji üretiminin sağlanması ve bu enerjinin sürekli ve güvenilir olması bakımından, yerli maden kaynaklarımızın kullanılması kaçınılmaz bir gerekliliktir.

Son dönemde ülkemizde yeni bulunan başta linyit rezervleri olmak üzere kömür kaynaklarımız ile ilgili yapılan açıklamalarda birçok bilinmeyen ve soru işareti bulunmaktadır. Örneğin; basına yansıyan ve ETK Bakanlığı tarafından yayınlanan linyit rezervlerimiz ile uluslararası kuruluşların açıklamaları arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır.

Tüm dünyada önemli bir yeri olan Dünya Enerji Konseyi’nin (World Energy Council) 2015 yılında yayınladığı Dünya Enerji Kaynakları Raporu’nda (World Energy Resources 2014 Survey) ülkemizdeki kömür kaynaklarını 0,350 milyar ton taşkömürü ve 8,5 milyar ton linyit olmak üzere toplam 8,8 milyar ton kömür olarak göstermektedir. Rezervler konusunda bir diğer otorite, Almanya Federal Yer Bilimleri ve Doğal Kaynaklar Enstitüsü. Türkiye’nin de üye olduğu Uluslararası Enerji Ajansı, yayınlarında bu enstitünün araştırmalarını kullanmakta. Söz konusu kuruluş, Türkiye’nin kömür varlığını 1,2 milyar ton taşkömürü ve 11,8 milyar ton linyit olmak üzere toplam 13 milyar ton olarak yayınlamakta. Ama bu miktarın, sadece 2,5 milyar tonluk kısmını rezerv olarak kabul etmekte ve bunun 386 milyon tonunu taşkömürü, 2,1 milyar tonunu ise linyit rezervi olarak kayda almakta. Kömür rezervleriyle ilgili olarak ABD Enerji Bakanlığı kayıtları da tüm dünyada araştırmacılar tarafından takip edilmekte. Bu kuruma göre; Türkiye’nin 2008 yılı kömür rezervleri; 583 milyon tonu taşkömürü ve 2 milyar tonu linyit olmak üzere yaklaşık 2,6 milyar ton düzeyinde.[3]

ETK Bakanlığı’nın her ortamda açıkladığı ve kullandığı 15,2 milyar tonluk kömür rezervinin, dünyada bulunan bu kuruluş ve enstitüler tarafından henüz kabul görmemiş olması hayli düşündürücüdür. Şurası muhakkaktır ki; bu kuruluşların hepsi çok farklı yaklaşımlar ve rezerv hesapları kullanmaktadır. Ancak aradaki farkın bu kadar derin olması hayli kafa karıştırıcıdır. Buradaki asıl açıklanması gereken konu, son yıllarda bulunan kömür rezervlerinin üretilebilir olmasıdır. Tüm madencilik işlemlerinde olduğu gibi jeolojik rezerv, muhtemel rezerv ve üretilebilir rezerv arasında oldukça ciddi farklar bulunmaktadır. Örneğin, Almanya Federal Yer Bilimleri ve Doğal Kaynaklar Enstitüsü’ne göre 2011 yılı itibariyle Dünya toplam kömür kaynağı 22,3 trilyon ton olarak gösterilmekte ancak üretilebilir kömür rezervi sadece yaklaşık 1 trilyon ton büyüklüğündedir.

Rezerv kavramındaki farklılıklardan bağımsız olarak, bir kömür rezervinin ne kadar derinde bulunduğu da işletilebilirliği açısından son derece önemlidir. Kömürün ne kadar derinde bulunduğunun yanı sıra kömür damarının kalınlığı da işletmenin verimliliği açısından belirleyicidir. Ayrıca kömürün ısıl (kalori) değeri, kömürün termik santrallere uygunluğu açısından son derece hayati önem taşımaktadır. Yine termik santrallerde kullanılan kömürün ekonomikliği açısından, kömürün nem oranı ve kül oranı oldukça önemlidir. Kömürün ihtiva ettiği kükürt oranı ve uçucu madde oranı da termik santrallerde uygulanacak prosesler açısından maliyet belirleyici unsurlar arasındadır.

Son dönemde ETK Bakanlığı yetkililerinin açıklamalarında kullanılan “kömür rezervlerimiz 15,3 milyar tona çıktı” açıklamaları doğrudur. Yapılan bilimsel çalışmalara göre bu rezervin önemli bir kısmının üretilebilir olduğu da belirtilmektedir. Ancak; bu rezervlerin derinliği, damar kalınlığı, ısıl (kalori) değeri, içerdiği nem değeri, kül oranı, kükürt ve uçucu madde oranlarının ne kadar oldukları bilinmeden bu kömürlerin işletilmesi söz konusu değildir. Günümüzde bu türden teknik parametrelerin yanısıra; çevresel, politik, toplumsal, yasal ve benzeri pek çok faktör de kömürün üretilebilirliğini belirlemektedir. Bu tür konularda kamuoyuna net bir açıklama yapılmadığı gibi, çalışmaları yürüten kamu kuruluşlarından da bir bilgi alınamamaktadır.

Her ne kadar düşüşe geçmiş olsa da kömür hala dünyanın en fazla kullanılan doğal kaynağı konumunda. Bunun nedeni kömürün dünya genelinde her yerde bulunması ve enerjinin ana yapı taşını oluşturmasıdır. Tüm dünyada elektriğin % 40’ı halen kömürden üretiliyor. Dünyada kömüre olan ihtiyaç her geçen gün artıyor ve termik santrallerde üretilen elektriğin büyük kısmı hala kömüre dayalı. Her ne kadar kömür çıkarma faaliyetleri ciddi ekolojik problemlere yol açsa da bunlarla ilgili önlemlerin alınması büyük gereklilik arz ediyor.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın IEA Yeni Politikalar Senaryosu’nda, 2014-2040 dönemi için; kömür talebinde son 25 yılda gerçekleşen yıllık ortalama % 2.4’lük büyüme oranının çok altında (yıllık ortalama % 0.2) bir artış öngörmektedir. Bu azalma eğilimi, bir yandan Paris 2015 toplantısında hükümetler tarafından verilen ulusal taahhütlere, diğer yandan da incelenen dönemde, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili maliyetlerdeki düşüşe bağlı olarak belirlenmiştir. IEA’nın referans senaryosuna göre 2014 yılında dünya birincil enerji üretiminde % 29 olan kömürün payının, 2040’ta % 23’e düşmesi beklenmektedir.

Enerjiden yararlanmak modern çağın gereği ve temel bir insan hakkıdır. Bu nedenle, enerjinin tüm tüketicilere yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve güvenilir bir şekilde sunulması, temel bir enerji politikası olmak zorundadır. Elektrik enerjisi; insan yaşamının zorunlu bir ihtiyacı, ortak bir gereksinim olarak toplumsal yapının vazgeçilmez bir öğesidir. Sosyal devlet anlayışında enerjinin tedarik ve sunumu kamusal bir hizmeti gerekli kılmaktadır. Elektrik enerjisinde üretim, iletim ve dağıtım faaliyetleri arasında organik bir bağ söz konusudur. Bu nedenledir ki, bu üç faaliyet alanının eş zamanlı ve merkezî bir planlama anlayışı içinde yürütülmesi zorunludur. Elektrik enerjisi faaliyetleri toplum çıkarının gözetilmesi gereken bir kamu hizmetidir.

Son yıllarda ülkemizin kömür üretimindeki keskin dönüşüm çok farklı sorunları da beraberinde getirmektedir. Türkiye kömür sektöründe, hızlı bir özelleştirme süreci ve buna bağlı olarak da yapısal bir dönüşüm yaşanmaktadır. Bu dönüşüm, bir yandan işletme hakkı devirleri, diğer yandan ise kömür üretiminde, rödevans veya hizmet alımı yöntemleriyle sürdürülmektedir. Kamu kuruluşları, üretim faaliyetlerinde, kendi makine parkları ve personeliyle faaliyetleri sürdürmek yerine, giderek daha fazla oranlarda özel sektörden hizmet alma yolunu tercih etmektedirler. Sektörde kamudan özel sektöre, çok hızlı diye tanımlanabilecek mülkiyet transferleri sürdürülmektedir. TKİ’nin toplam linyit üretimindeki payı, 20 yıl önce % 85 civarındayken 2015 yılı itibarıyla % 25 civarına kadar gerilemiştir. Kömür sektörüne 1989 yılında giren EÜAŞ’ın payı ise bir ara % 50’ler düzeyine kadar yükselmişken; son yıllardaki özelleştirmeler ve üretim aksamaları nedeniyle, 2015 yılında % 20’lere kadar düşmüştür.

Bu yapısal dönüşüm beraberinde Soma faciası gibi, ülkemiz kömür sektöründe son yıllarda yaşanan pek çok kazanın en önemli nedenleri arasında olduğunu söylemek mümkündür. Yaşanan bu süreçte, kamu, kömür işletmeciliğinden vazgeçmiş, ancak, kamunun yerine konulan özel firmalar, kömür madenciliği gibi özel bir alanda maalesef başarılı olamamışlardır. Kömür endüstrisinde “kurumsal kültür”, diğer pek çok endüstriden farklı olarak son derece belirleyici bir unsur durumundadır. Kömür madenciliği, uzun birikim ve deneyime, güçlü finansal yapılara sahip büyük ölçekli kuruluşları gerektirmektedir. Kömür işletmeciliğinde giderek sayıları artan küçük ölçekli müteahhitler ve taşeron şirketler, iş kazalarının artması ve kurumsal kültürün yitirilmesinde önemli rol oynamaktadır.

Tüm bu nedenlerle;

Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Stratejisi Belgesi”nde yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının değerlendirilmesiyle ilgili olarak tüm yerli linyit ve taşkömürü kaynaklarının 2023 yılına kadar elektrik enerjisi üretimi amacıyla değerlendirilmesi hedefi belirlenmiştir. Yerli kömür potansiyelinin harekete geçirilmiş olması ülkemizin geleceği açısından son derece önemlidir.

Siyasi iktidar, kömür yakan santralleri özelleştirmektedir. Öte yanda, TKİ’nin bazı sahaları da santral kurmak üzere bir tür rödevans uygulamasıyla özel şirketlere devredilmektedir. Özelleşen linyit yakıtlı santraller ve onlara kömür temin eden sahaları devralan birçok özel sektör şirketinin kömür madenciliği ve santral işletmeciliği alanlarındaki deneyimsizliği, sorunlara yol açabilecektir.

Kömür yakıtlı santrallerde akışkan yataklı teknolojiler kullanılmalı, yeni kurulacak santrallerde, AB standartlarında baca gazı arıtma tesislerinin ve yüksek verimli elektro filtrelerin bulunması şart olmalıdır. Mevcut santrallerde de, baca gazı arıtma tesisleri ve elektrofiltreler ivedilikle kurulmalı, bu tesislere sahip olmayan tesisler çalıştırılmamalıdır. Termik santrallerimizde gerekli revizyon, bakım, onarım, iyileştirme, kapasite artırımı çalışmaları hızla sonuçlandırılmalı, atıl durumdaki kapasiteler devreye alınmalı, kömüre dayalı termik santrallerin teknik verimleri ve emre amadelik oranları yükseltilmeli, bu santraller tam kapasitede çalıştırılmalıdır. Santrallerde çevre kirliliğini azaltacak önlemler alınmalıdır.

Sonuç olarak, hükümetlerin kömür madenciliği ve kömüre dayalı termik santraller konusunda yenilikçi teknolojiler kullanması ülkemizin geleceği açısından son derece önemlidir. Bu yapılırken verimin arttırılması ve çevresel sürdürülebilirlik her zaman ön planda olmalıdır. Özellikle termik santrallerde uzun vadeli teknolojik uygulamalar gelecekte yaşanabilecek küresel enerji kaynaklı problemlerin önlenmesi açısından da önem taşımaktadır.

Nadir AVŞAROĞLU
Aralık – 2017

Kaynak :

1-Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu’nun 2015 Kömür Sektör Raporu

2-Türkiye’nin Enerji Görünümü Raporu, TMMOB Makine Müh. Odası, 2017

3-2015 sonrası: Yerli kömürler Türkiye için kurtarıcı olur mu? Dr. Nejat Tamzok

4-www.coalexit.org

  1. Türkiye’nin Enerji Görünümü Raporu, TMMOB Makine Müh. Odası, 2017
  2. ETKB web sitesi
  3. 2015 sonrası: Yerli kömürler Türkiye için kurtarıcı olur mu? Dr. Nejat Tamzok, 10.07.2016
Blog yazıma tepki göster
Harika
0
Harika
Beğendim
0
Beğendim
Haha
0
Haha
Beğenmedim
0
Beğenmedim
Güzel
0
Güzel
Anlamadım
0
Anlamadım

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir