Sıtkı hocam,
Yazdıklarının tamamına katılıyorum.
Ama Ankara’da pastaneleri anlatırken
Bahçeli’deki Bulka Pastanesini
Ve onun muhteşem aşuresini atlayamazsın.
Seksenli yılların başında, Ankara’da öğrenciyim. O zamanlar öğrenci kredileri 3 ayda bir verilirdi. Çok önemli bir tutar olmasa da birikmiş para verilince öğrenci milleti için bir yekün oluşturur, bir günlüğüne de olsa biz öğrencilere “para harcama şımarıklığı” sağlardı.
O zamanlar ODTÜ’de okuyor, kampüsteki yurtta kalıyordum. Yurtta kalan bizim gibi öğrenciler ise yemekhanede yemeklerin kötü çıktığı günler ya da kredilerimizi alıp “şımarma” hakkımız olduğu günlerde Bahçelievler’deki 7. Caddenin arkasında 66. sokakta Neriman Abla dediğimiz mekânda yemeğe giderdik.
Neriman Abla’nın dükkanında 3 ya da 4 çeşit tencere yemeği olurdu. Bir tanesi mutlaka kuru fasulye veya nohut, biri de mutlaka zeytinyağlı bir yemek olurdu. Masanın üstündeki kovada istediğin kadar yiyebileceğin ekmek, kenarda ise mutlaka turşu kabı olurdu. Ben kabak dolmasının üstüne yoğurt döküldüğünü orada gördüm. Yemekten sonra ise mutlaka 7. Caddede Bulka pastanesine gider, aşure yerdik. Ben aşureyi tabağın kenarından yemeye başlar, ortada kaysı kurusu olan kısmı son lokma olarak saklardım. Lezzetini uzun süre saklamak için aşureden sonra ikram edilen çayı dahi içmezdim. Üstünden nerede ise 40 yıl geçti, Bulka pastanesinin aşuresini hiçbir şeye değişmem, hala tadı damağındadır.
Sıtkı kardeşim,
Ankara’nın pastanelerine dair bir başka hatıram da Kızılay’daki Peguen pastanesine ait. Pazar sabahları hanımla, erken saatlerde çocuklar uykuda iken kalkar, spor kıyafetlerimizi giyer ve Dikmen’den Kızılay’a kadar 4 km. yürürdük. Hem yokuş aşağı iyi bir spor, hem de haftanın tüm birikmiş sohbetini yapabileceğimiz bir ortam. Yürüyüş Güvenpark’ta biter, büfeden gazetelerimizi ve Leman dergisini alır, karşıdaki Penguen pastanesinde poğaça ve portakal suyu ile kahvaltı yapardık. Çoğu kez de gravyer peyniri ve simit ile. Simit saraylarının ya da portatif fırınların yaygın olmadığı o günlerde sıcacık Ankara simidi, simidin ucu ile alınan gravyer peynirini ve eşimle beraber gazeteleri okurken bulunduğumuz Penguen pastanesinin hoş ortamını hala yaşamak isterim.
Sıtkı hocam,
Sonra; Liva pastanesi vardır.
Ankara’nın en marka pastanelerinden birisidir.
Alameti farikası Kestaneli pastadır.
Kat kat yapılan kestaneli pastanın yanında
Yazın limonata, kışın sahlep ikram ederlerdi.
Sahlepleri de kestanelisi kadar efsanedir.
Fiyatları pahalı olmasına rağmen
Her fırsat bulduğunda gitmek istersin.
Şimdilerde Çukurambar şubesinde
Açık büfe kahvaltısını methediyorlar.
Kuş sütünün bile bulunduğu bu kahvaltıda
Canlı olarak müzik yapıldığı,
Flüt, çello ve keman eşliğinde
Hem gözün hem de karnınızın doyduğunu anlatıyorlar.
Ama ben her zaman kestaneli pastasını tek geçerim.
Sonra; Flamingo pastanesi vardır.
2000’li yılların başında üyesi olduğum
Meslek odasında çalışmalara giderken
Mutlaka uğrar, sütlü tatlılarını yerdim.
Kazan dibi, tavuk göğsü ama ille de keşkül
Koyu, kıvamlı tadına doyulmaz bir keşkül
Üzerine bolca ufalanmış antep fıstığı koyarlar
Yanında mutlaka birkaç bademle sunarlardı
İster sabah ister akşam kasada
Gülümseyen yaşlı bir amca
Lokma tatlısı çıkar çıkmaz sıcakken
Kürdanla mutlaka ikram ederlerdi.
Sonra;
Sonra Divan pastanesi vardır.
Çikolotada gerçekten üstüne yoktur.
Belçikalı Neuhaus bile yanında tatlı kalır.
Bitter kaplı küçük pralinler, portakallı drajeler
Bence Ankara’nın en prestijli pastanesi
Yıllardır Sıhhiye Orduevinin yanında
Meşhur çikolotaları ve gümüş gondollarıyla
Ankara’da “kız isteme” ritüelinin başlangıç noktası
Divan Pastanesi
Sonra;
Sonra unutulmaz Akman Pastanesi
Ulus heykelin arkasındaki yeri
Hava güzel olduğunda havuzlu bahçesi
Vazgeçilmez bozası ve yanında leblebisi
Çağın koşulları, ticari yaşamın gerekleri
Ulus değişti, avamlaştı, starbuckslar çoğaldı
70 yıllık Akman artık kapandı
Ama hala bozası unutulmadı
Sonra; Denizatı pastanesi
Öğrenci iken Hoşdere’de ki şubesine giderdik
’nda oturmak ve pasta yemek bir ayrıcalıktı
Hep aynı bıyıklı, güleryüzlü abi, samimi bir günaydın der
Simit ya da poğaçanın yanına ufak kurabiye ile
Kışın minik külah bardaklarda salep ikram ederdi.
Sonra; Serender Pastanesi
Frambuazlı, krokanlı yaş pastaları
Fındıklı kurabiyesi, taze limonatası
Günbatımında bahçesinde içilen çay
Sonra; Meşrutiyet’te Boğaziçi pastanesi
Alman pastası ve sakallıları
Bahçesinde oturan yaşlı müdavimleri
Kızılay’ın telaşında bir uğrak yeri
Geçen gün Büyülü Fener’e giderken
Milföy pastasını sorduk, artık yapmıyorlarmış
İmrendik, ekler aldık ama hiç yerini tutmadı.
Sonra, dondurmalı pastası ile Leda
Sonra, ıslak kekleri ile Funda
Sonra, kıymalı böreği ile Angora
ve limonatası ile Hatun pastanesi
Sıtkı Hocam
Ben bunlardan bazılarına yetişemedim
Bazılarını dost sohbetlerimden biriktirdim
Ama çoğunu yaşadım
Pastane dediğin mekan,
Çoğunlukla birşeyler almak için uğranan
Bahçesinde çay içilip, gazete okunan
Beklemek için pencere kenarı masaya konuşlanan
Geçmişe inat, güzelliğini koruyan bir ortam
Hala flört amaçlı olarak pastanelerde buluşanlar
İnsanda nostaljik bir özlem yaşatıyorlar
Şimdilerde sinemaya gitmeden önce
Ya da kutlanacak birşeyler olduğunda uğruyorum.
Ancak, canım “şımarmak” istediğinde
Hanımı da kandırıp, Bahçeli’ye gider
Üstünden geçen 40 yılın hatırına
Bulka Pastanesi’nde aşureyi gideriz
Ve hala kaysılı olan orta yerini
Son lokma olarak kaşıklayarak
Nadir Avşaroğlu
Ankara – 2021