24Eki2024

Paylaş

ESKİ ANKARA MEYHANELERİ

Yaşım 60’ı aştı. Yıllarca dostlarımla, meslektaşlarımla birlikte Sakarya Caddesi’nde 3E adlı bir meyhaneye gittik.

Kızılay, Sakarya Caddesi, 3E’de; her Cumartesi akşamı, aynı mekan, aynı masa, aynı saat, aynı dostlar ve aynı masa düzeni ile birlikte yaklaşık 15 yıl oturduk, sohbet ettik, demlendik. Mekân kapandı, biz hala doymadık.

Sakarya Caddesi’nin, Bayındır Sokak’la kesiştiği yerde her Cumartesi akşamı saat 7’de girişteki büyük salonda köşedeki mobilyalı masaya otururduk. 15 yıl boyunca bizim masaya dostumuz, garsonumuz Bülent hizmet etti. Önceleri telefon eder, masayı rezerv ederdik. Sonraki günlerde sadece gelmeyeceğimiz akşamları Bülent’i aradık ki, bu da 15 yıl boyunca 5-6’yı geçmez.

Bülent hocam herkesin ne yiyeceğini, içeceği bilir, sormadan, menü getirmeden masayı donatır, kişi sayısına ve gelenlere bakar ona göre de içkileri ve mezeleri getirirdi. Acılı ezme, atom, yoğurtlu semizotu, barbunya pilaki ve tabiki kavun peynir.

Bir keresinde mekana ilk kez gelen ortak bir dostumuz Bülent’den menüyü istedi. Bülent; “ben ayarlıcam abi” cevabını verince, “benim ne yiyeceğimi nereden biliyorsun” sorusuna, “abilerimin misafirleri de onlar gibi takılır” cevabını aldı. Biraz sonra masada aynı düzen ve bir kadeh fazla sohbete başladık.

Garsonumuz Bülent, arkadaşların taleplerinin dilinden anlar, sımsıcak lavaşı, cin biberi ve çerezi kimi önüne koyacağını bilirdi. Çoğu memur olan bizlerin aybaşını, maaş günlerini bilir, masayı abartmazdı. Çoğunlukla mekanda bizden başka kimse bulunmazdı. Rahat koltuklara oturur, bazen de üçlü kanepeye yayılırdık. İstediğimiz gibi sohbet eder, bilgisayardan istediğimiz müziği açar, Ahmet Arif’den, Atlla İlhan’dan en çok da Nazım’dan şiirler okurduk.

Giderek avamlaşan Kızılay, siyasal islamın içkiye karşı tavrı, artan maliyetler ve dayanılmaz mekan kiralarına 3E fazla dayanamadı. Yine aynı kişilerin sahibi olduğu Route adlı mekana takılsak da ayadığımız sıcaklığı hiçbir zaman bulamadık.

Anadolunun nersinde olursa olsun meyhane ve meyhanecilik bir kültürdü. Giderek artan türkü barlar, pavyonvari mekanlar ve “yeni nesil meyhaneler” ile bu kültür kayboluyor.

Bu çalışma kaybolan bu kültürün
Yitip giden güzel insanların ve kapanan
Eski Ankara Meyhanelerinin öyküdür.

ESKİ ANKARA MEYHANELERİ
KAYBOLAN BİR BAŞKENT KÜLTÜRÜ

“Meyhane mukassi görünür taşradan amma
Bir başka ferah bir başka letafet var içinde”

Nedim (18. yy.)

Ankara, Türkiye’nin başkenti olarak sadece
Siyasi ve kültürel bir merkez değil
Aynı zamanda tarih boyunca farklı kültürlerin
Buluşma noktası olmuş bir şehirdir.
Bu zengin tarihin bir yansıması olarak
Ankara’da geçmişten günümüze
Uzanan birçok içkili lokanta açılmış ve kapanmıştır.
Maalesef sosyal kimlik kazandıran bu mekânlar
Artık günümüzde varlığını sürdürmüyor.

Cumhuriyet dönemi öncesinden bugüne
Kadar açılmış olan meyhaneler
Şehrin sosyal ve kültürel dokusunu
Yansıtan önemli mekânlardı.
Bu mekânlar hem Ankaralıların
Hem de şehri ziyaret eden misafirlerin
En önemli buluşma noktalarıydı.
Cumhuriyet öncesi Osmanlıda
Yani 19-20 yy’da Ankara
Bir taşra kentiyken içki içmek
Artık bir kültür ve sosyal bir durum
Olarak görülmeye başlanmış.

1920’li yılların başında, 30.000 bin nüfuslu
Bakımsız bir Anadolu kasabası görünümünde
Olan Ankara da, dışarıda yemek yeme alışkanlığı
Olmadığı gibi yemek yenebilecek
Bir lokanta olduğu da söylenemez.
Bu yıllarda daha çok şehir dışından gelenlere
Hizmet etmesi amacıyla Osmanlı’daki aşevi mantığında
Açılmış birkaç dükkân bulabilmek mümkündü.
Bu yerler arasında, Atpazarı’ndaki sokak köftecileri,
Koyunpazarı’nda okka ile döner satan dönerciler,
Balık Pazarı Caddesi’nde kereste depolarının olduğu yerde
(şimdiki hal civarı) Ankara tavası yapan yerler
ve Hacı Bayram tarafında Kuyulu Kahve sayılabilir.

Cumhuriyetin ilanı ve başkent seçilmesini takiben
Ankara, 1930’lu yıllarla birlikte ciddi bir gelişme
İçine girdi ve bu yıllarda Ankara’da 22 adet birinci
ve 29 adet ikinci sınıf lokanta bulunduğu
Göz önüne alındığında gelişimin
Epeyce hızlı yaşandığı söylenebilir.

Geçmişte, Çankırı Caddesi, Çankırı yönünden,
Ankara’ya giriş yapanların ana yollarından biriydi.
Ankara’ya alışveriş yapmaya gelenler atlarını,
Arabalarını, kağnılarını Saman pazarı civarında
Bağladıktan sonra, günlük alışverişlerini yapar,
Akşam meyhaneye uğrayacaklar ise,
Soluğu Çankırı caddesinde alırdı.
Ankara’da eski meyhane kültürünün
Günümüzde sürdüğü mekan ise,
Biraz format değiştirse de yine Çankırı Caddesi
Civarı olmaya devam etmektedir.

Meyhane kelime anlamı olarak mey (şarap)
ve hane (ev) olan iki farsça sözcüğün
Birleşmesi ile oluşmuştur.
Gerçek anlamında ise Anadolu kültürüne
Ait birçok anlama varmak mümkündür.

Meyhane özünde her ne kadar şarap
ve ev kelimelerinden oluşup şarapevi manasına gelse de,
Zamanla bu anlamına çok daha fazla anlamlar yüklemiştir.
Meyhaneler rakı ve şarap içilen, meze yenilen yerlerdir.

Aslında Ankara bir şarap kentiymiş.
Engürü Ankara’nın eski isimlerinden birisi.
Ungür ise farsça üzüm anlamına geliyor.
Evliya çelebi seyahatnamesinde Ankara için
“mamur bir yer olup üzümü çok olduğundan
adına engürü” demişler der.

Ankara’nın killi ve kumlu toprak yapısı
Bağcılığın yapılmasına imkan sunuyor.
Bağlar, bağcılık ve bağ evlerinin
Yaygın olduğu bir şehirmiş.
Ankara’nın bağları da büklüm büklüm yolları
Şarkısı aslında sadece sözleri uyumlu bir şarkı değil.
Gerçekten Etlik bağları, Keçiören bağları
Kalaba bağları, Seyran bağları, Türközü bağları,
Esat, Dikmen, Ayrancı, Çankaya bağları..
ve sayamayacağımız kadar geniş bağlar
Şehrin ileri gelenlerinin çoğunun bağları olur
ve oraya düzenli olarak giderlermiş.
Hristiyanların daha çok şaraplık üzüm
Yetiştirdikleri sattıkları bağlarda
Müslümanlar ise sofralık üzüm, sirke
Şıra, pekmez kullanımını tercih ederlermiş.

Yakup Kadri’nin “Yaban” adlı romanında
Bağ evlerinde kadınlarında içki içmesi onlarında
Artık görünür olduğunu gösteriyor bize.
19.yy sonlarına doğru tren istasyonunun
Açılması ile bir değişim yaşanıyor.
İçkili mekanlar milli mücadele döneminde başlıyor.
Yavaş yavaş da şaraptan sonra
Rakının hayatımıza girdiği zamanlar.

Özellikle Anadolu Meyhanesi dediğimiz kendini mahsus
Kuralların ve ritüellerin bulunmuş olduğu meyhanelerin
Tercih edilmesinin en büyük sebebi kendini özel hissetmektir.
Zira gerek aile gerekse iş hayatında bir takım sıkıntılar
Yaşamakta olan insanlar rahat bir nefes almak için
Meyhaneye giderler ve kendisini adeta ödüllendirilmiş olurlar.
İnsanlar neden meyhaneye gider diye
Mutlaka kendimize sormamız gerekiyor.
Eğer sadece içki içmek için cevap verilecekse
Bu son derece yanlış olur.
Çünkü insan içkiyi evinde de içebilir
Açık havada gidip dostlarla beraber
Piknik yaparken de içebilir.
O zaman meyhaneye gidip dostlarla beraber
Orada bulunuluyorsa bunun mutlaka
Farklı bir sebebi olmalıdır.

Yoğun geçen bir iş gününden sonra
Hele de biraz canınız sıkkınsa
Ankara meyhanelerine yoluna düştüyseniz
Emin olun özel bir gece geçireceksiniz.
Çünkü bu meyhaneler son derece modern
ve kaliteli bir mefruşat ve dekorasyon ile
Beraber sizi eski meyhanelerin ferahlığında
Ağırlamayı gayet iyi biliyorlar.

Yoktan var edilen ilk şehir; Ankara’da
Meyhane kültürü de oldukça farklıdır.
Herhalde hiçbir kentte politikacıların
Sürekli gittikleri meyhaneler bulunmaz.
Sanatçılar, yazarlar, edebiyat insanları
Memurlar, öğrenciler ve ziyarete gelenlerle
Farklıdır; Ankara Meyhaneleri.

Cüneyt Arcayürek; “Yeni İktidar Yeni Dönem”
isimli kitabında, Ankara Meyhanelerini anlatıyor;
“Gündüz çalışmalardan sonra gazeteden çıkardık.
Gazetecilerin yoksul topluluğuna Hürriyetin sahibi
Sedat Simavi’nin küçük oğlu Erol Simavi de katılırdı.
Ankara’da Genel Kurmay’da askerliğini yapıyordu.
Kimi geceleri Kürt Memet’in meyhanesinde başlatır,
Karpiç’in amerikan barında sürdürür, bir kahve içimi
Ulus gazetesine Nihat Subaşı’ya uğrardık.
Ecevit de orda olurdu. Ecevit’i bir kez olsun
Bir gece yarısı Ulus’tan koparıp
Tabarin Bara sokamadık” satırlarıyla anlatıyor.

Metin Toker ise mekanlar arasındaki
İnce farklara dikkat çekiyor:
“Genel Merkezi Sümer Sokak’ta olan
Demokratlar geç ve çok çalışırlardı.
Bir ara fırsat bulduklarında lokantaya gider,
Birkaç kadeh atarak yemek yerlerdi.
O zamanlar Bulvar üzerinde
Özen ve Kutlu Lokantaları vardı.
Oldukça pahalı olan Kutlu, Celal Bayar
ve arkadaşlarının mekanıydı.
Daha alt kademe ile gazeteciler
Missuri’de, Buket’de, Üç Nal’da buluşur,
Kutlu’ya ancak aybaşlarında veya
Paralı bir dost refakatinde gidilebilirlerdi.
Karpiç ise CHP’lilerin yeriydi.
Şükrü Saraçoğlu’nun daimi bir masası bulunurdu orda.”

Sadece gazeteciler mi?
Şairler de anlatmış Ankara Meyhanelerini,
Ahmet Telli de;
“Posta Caddesi, Taşhan, Karpiç ve diğerleri
Ama artık meyhaneler kalmadı Ankara’da
Belki bundandı Cemal Süreya’nın Kızılay’da
Huzursuz bir zürafa gibi dolaşması”…

Metin Altıok da yâd eder Sakarya’yı, öğle rakılarını:
“Zaman zaman soruyorum kendime;
Nerde Cemal Süreya?
Bir Ankara prensi olan Cemal nerde şimdi?
Hani Haluk Tuncalı, Celal Atik hangi dipsiz kuyuda?
Ya o fırtına adam Ekrem Koçak nereye gitti
ve ne oldu “Tavukçu”daki öğle rakılarına?”

Genellikle Ankara kıraç olarak bilinir.
Aslında biraz doğrudur da.
Ankara’nın taşı toprağı öyle
Çok yeşille bezenmiş değildir.
Ama Ankara meyhaneleri içerisinde
Yer alan bahçeli olan meyhaneler
Hakikaten bulunmaz mekânlardır.
Bu mekânlara girdiğinizde
Kendinizi Karadeniz’in yeşil
Ormanlarının içerisinde hissedersiniz.
Bir taraftan kuş cıvıltıları
Diğer tarafta yeşilin her tonuyla
Sadece geceleri değil
Gündüzleri de açık hava
Meyhanelerinde rakınızı yudumlarsınız.

Eski Ankara Meyhaneleri;
Dünyanın bozulan büyüsünün
Alkolle pansuman edildiği yerlerdir.

Eski Ankara Meyhaneleri;
Kah tahta masalı tahta sandalyeli köhne meyhaneler,
Kah zenginlerin gittiği parıltılı gazino ortamları.
Hepsi de bana o günlerden kalan bir anı,
Eski güzel günlerden bugünlere kadar uzanan
Bir kültür ve bir sofra geleneği.

Eski Ankara Meyhaneleri;
Sofrası yemek ve içmekten ibaret değildir.
Muhabbeti, sohbeti ve mevzusu vardır.
O masada sebepsiz kalmaz kadeh.
Mezeler, ara sıcaklar lezzetliyse kıymetlidir.
Damak; mey’ine, sohbetine, mevzusuna
Eşlik edene ayrı özenli, ayrı titizdir.
Değişime uğrasa da, farklı işletmeler
ve kişilerce farklı yaşatılsa da,
Yaşayan bir kültürdür.

Eski Ankara Meyhaneleri;
Mevzu bahis mezeyse, bağımlılık
Yapabilen lezzetlere sahip mutfağıyla,
Gürültüsü, televizyonu olmayan,
Fonda inceden her daim çalan müziğiyle,
Finalde içilen kahvenin eşlikçisi
Ev yapımı likörleriyle,
Her kuruşunu hak eden dürüst fiyatlarıyla,
Vaktin keyifli geçtiği mekanlardır.

Eski Ankara Meyhaneleri;
Huzur dolu bir yerdir herkes eşittir.
Hiç tanımadığın biri oturur yanına
Dertleşir seninle dinlersin.
Paran azdır bazen mütemadiyen.
Cebinden çaktırmadan fıstık çıkarıp yersin.
Hesabı aldıktan sonra usulen yolluk istersin,
Son yuduma kadar çok keyiflidir.
En son efendi gibi kalkar tertemiz kafayla
Evine gider mis gibi bir uyku çekersin.
Memleketin özlenecek ender unsurlardan biridir
Eski Ankara meyhaneleri.
Muhabbetiyle, mezeleriyle, müzikleriyle,
Buram buram kokan anason esintileriyle…

Kendimi bu kadar ait,
Bu kadar rahat hissettiğim
Başka bir dış mekân daha yoktur.
Onlarca kez gittiğim,
Çalışanların isimlerini ezbere
Bildiğim başka bir mekân yoktur

Yaşar Kemal’in de dediği gibi;
O güzel Ankara Meyhaneleri
O güzel atlara bindi ve gitti.

Bu çalışmada;
Çoğuna yetişemesen de
Bazılarını görüp, gözleyebildiğim
Bazılarında oturup demlenebildiğim
Kaybolan bir Başkent kültürüyle
Eski Ankara Meyhanelerini bulacaksınız.

Nadir AVŞAROĞLU
Maden Mühendisi
Ekim – 2023

Blog yazıma tepki göster
Harika
0
Harika
Beğendim
0
Beğendim
Haha
0
Haha
Beğenmedim
0
Beğenmedim
Güzel
1
Güzel
Anlamadım
0
Anlamadım

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir