12Ara2024

Paylaş

“TARİH” OLMASIN, “TARİHİ” KALSIN : HAYDARPAŞA GARI

HAYDARPAŞA GARI 100 YAŞINDA ……

Yapıların, binaların cinsiyeti olur mu bilmem.
Ama binaların bir cinsiyeti varsa
Haydarpaşa Garı; bir kadındır.
Hem de güzel
Esmer bir kadın

İsminin Haydar olduğuna bakmayın. Gözlerinizi kapayın, Haydarpaşa Garı’nı düşleyin. Aslında gara giriş yapan kara trenin siyah, isli dumanları, esmer kadının güzel uzun simsiyah saclarına benzer. Eskiden saat şeklinde kocaman bir gözü vardı. Duvarlardaki ve tavandaki cini panolar ve vitraylarla güzelliğine güzellik katardı.

Kapının önünde, İstanbul görünür, soluklanır insan; Liman, Boğaz, Topkapı. İstanbul’a geldiğini anlarsın. İstanbul’a acılan kapısı geniş bir ağız gibi. Kapının önünde, kentin en unlu merdivenleri, esmer kadının dudaklarına benzer. Tam önünde deniz. Leb-i derya dedikleri bu olsa gerek. Şair’in dediği gibi “Denizde balık kokusu ve döşemelerde tahtakurularıyla gelir, Haydarpaşa Garı’nda bahar”.

İsminin Haydar olduğuna bakmayın. Gözlerinizi kapayın Haydarpaşa Garı’nı düşleyin. Haydarpaşa’nın merdivenlerinden indiğinde, deniz çıkar karşına. O nasıl bir manzaradır, inanamazsın. Geniş, alabildiğine bir Boğaziçi, sanki o esmer kadının gerdanlığıdır, geceleri ışıl ışıl. Gece yağmur yağarken ve gök gürlerken kenarında duran denizdir. Haydarpaşa’nın ışıklarıyla tupturuncu gözükür, yağmur damlaları suyun üzerinde zıplar. Haydarpaşa Garı’nda bahar.

İnsan aşık olacaksa burada olmalı.
Dehşet bir İstanbul manzarası
İstanbul’un en güzel,
En mağrur kadını.
Haydarpaşa Garı.

Ve bu toprakların en önemli şiir manzumesi; Memleketimden İnsan Manzaraları, Haydarpaşa Garı’nda başlar. 1940’li yıllara kadar Anadolu’nun resimlerini, gerçeklerini, işçisini, çiftçisini, köylüsünü, kahramanlarını anlatır şair.

Haydarpaşa garında
1941 baharında
Saat on beş.
Merdivenlerin üstünde güneş
Yorgunluk ve telaş
Bir adam
Merdivenlerde duruyor
Bir şeyler düşünerek.

Başka bir ülkenin sinema tarihinde bir mekân bu kadar çok kullanılmış mıdır bilmem? Bu ülkenin sinema tarihinde en çok bulunan mimari eser olmaya aday Haydarpaşa Garı; taşı toprağı altın diye İstanbul’a koşan yüz binlerin, trenden iner inmez ilk gördüğü yerdir. Sultanahmet’in koca minarelerini, boylu boyunca Kadıköy’ü acık deniz dalgalarından koruyan mendireği, kendisini şehrin karmaşasına götürecek vapuru, ilk deniz fenerini, hatta ilk defa denizi gördüğü yerdir. İstanbul’a gelip de yepyeni beyaz sayfalar açabilenler için, geçmişlerinin son durağı; açamayanlar içinse hayal kırıklıklarının ilk durağıdır Haydarpaşa.

Göç hikâyeleri, takip hikâyeleri, başlık parası için düşülen yollar burada düğümlenir. Anadolu’dan gelen “Gurbet Kuşları” ellerinde denkleri ve tahta bavulları ile ilk buraya gelir. Haydarpaşa Garı çıkışındaki, gelenlerin inmeden önce durup şaşkın ve hayranlıkla merdivenlerden İstanbul’a bakılır. Bu merdivenler mağrur Anadolu gencinin “Seni yeneceğim ey koca İstanbul” cümlesini ilk olarak söylediği mekândır.

Anadolu demiryollarının başlangıç noktası olan Haydarpaşa Garı mimari yapısı ve tarihi özellikleri ile Türkiye’deki gar binalarının en önemlisidir. Haydarpaşa Garı’nın bulunduğu alan 1903 yılına kadar denizle kaplıydı. İlk Haydarpaşa Garı bugünkü Çayırbaşı Köprüsü’nün bulunduğu yerde 1872 yılında yapıldı.

Haydarpaşa-İzmit arasında 1872 tarihinde acılan hattın Anadolu’ya yeni yapılan hatlarla ilerlemesi sonucu bu bina yetersiz kalınca, II. Abdülhamit döneminde yeni bir gar binasının yapımına karar verildi ve “Anadolu-Bağdat Şirketi” adlı Alman şirketi, Haydarpaşa liman ve gar inşaatı ve işletmesi ile görevlendirildi.

İlk olarak 1899 yılında limanın dalgakıranının inşasına başlandı ve şirket tarafından üzerine Abdülhamid’in tahta çıkışının 25. yıldönümü anısı olarak bir sütun yapıldı. Üstündeki deniz fenerleri mühendis Mustafa Lutfi, sütun mimar Valery tarafından yapılan dalgakıran ile Haydarpaşa limanı 1902’de Abdülhamit’in doğum gününde törenle açıldı. Haydarpaşa Garı’nın projesini ise Otto Ritter ve Helmut Cuno isimli iki mimar yapmıştır. İnşaatta İtalyan ustalar ve mühendisler çalışmıştır. İnşasına 30.05.1906 da başlanan gar, 1909 yılında bitirildi. Bina başlangıçta 2.525 metrekare arsa üzerine kuruldu, bu alan günümüzde 3.836 metrekareye yayıldı.

Her biri 21 metre uzunluğunda 1.100 ahşap kazığın buharlı şahmerdan ile denize çakılması ile temeli atılan bina, subasman seviyesine kadar Hereke’den getirilen acık pembe taşlarla yükselir. Zemin kat ve asma katlarda kullanılan taş cephe kaplaması acık nefti renkte Bilecik-Osmaneli’den çıkarılan Lefke taşıdır. Bu taş orta sertlikte kolay işlenebilen bir kumtaşıdır. Kuzey cephe (Selimiye tarafı) yer yer taş kaplama ve sıvayla örtülüdür.

Haydarpaşa Gar Binası neo-ronesans stilinde olup klasik bir Alman mimari örneğidir. Binanın planı; batı cephesi kısa, doğu cephesi uzun “u” şeklindedir. Bu “u” planının ortasında geniş koridorlar ve koridorların iki tarafında geniş ve yüksek tavanlı odalar sıralanmıştır. Odaların kapılarında kimi içeriden kimi de dışarıdan acılan gözetleme delikleri vardır. Bugün sadece permi odasının tavanında kalan özgün kalemişi süslemelerde demiryolunun simgesi kanatlı tekerlek motifleri resmedilmiştir.

Haydarpaşa Gar Binası’nın çatısı ahşap olup Alman mimarisinde çok kullanılan dik çatı şeklindedir ve üzeri arduaz kaplıdır. Güney cephesinin çatı hizasında barok düzenle alınlığında büyük bir saat yer alır. Saatin kadranı Alman demiryollarının simgesi olan tekerlekli kartal kanadı ile süslüdür. Bu motif daha sonra stilize edilerek Türkiye Demiryollarının da simgesi olmuştur.

Haydarpaşa Garı’nın doğu kanadında bulunan gar lokantasının cini panoları Mehmet Emin Usta’nın eseridir. Bina, 1917 yılında yapılan sabotajda cephelere sevk edilen cephanenin infilakı sonucu büyük hasar gördü, kuleleri yandı ve yüzlerce asker oldu. 15 kasım 1979 da dalgakıranın biraz açığında “İndependanta” adlı Romen tankerinde meydana gelen patlamada binanın camları ve tarihi vitrayları parçalandı. Zamanla yıpranan dış cephe 1973-1981 yılları arasında restore edildi ve cephe kaplamasının yaklaşık % 80 oranında yıpranan kesimleri yenilendi.

Avrupa yakasındaki Sirkeci Garı’nın doğu tarzı mimariye, Anadolu’daki Haydarpaşa Garı’nın batı stili bir mimariye sahip olması, bu kentteki zıtlıkların en güzel örneklerindendir. Haydarpaşa Garı’dan karşılıklı olarak her gün 140 banliyö, 28 ekspres tren seferi yapılmakta, günde ortalama 100.000 kişi yolculuk yapmaktadır.

100 yıllık tarihi Haydarpaşa Garı, 2010 kültür başkenti İstanbul’un yeni parti mekânı artık. İlk olarak 2008 yılının son saatlerinde 2009 yılının ilk saatlerinde 2.000 TL bedelle yılbaşı kutlamasına izin verildi. Koskoca tarihi bina merdivenlerden girince bilet gişelerinin olduğu, yüksek tavanlı, süslemeli salon merdivenler ve garın iç kısmı tel orgu ihata duvarları ve siyah perdelerle kapatıldı. Gar Müdürlüğü makamının önüne seyyar wc’ler yerleştirildi ve parti gerçekleştirildi. Sanki o güzel esmer kadın kara çarşaflara sokuldu. Görüntü kirliliği, tarihsel mekanla uyumsuzluk, görgüsüzlük bir yana, yüksek desibelden yapılan müzik yayının yarattığı ses kirliliği ve binaya verdiği zarar….

Haydarpaşa Garı İstanbulluların değil artık. İstanbul halkıyla Haydarpaşa Garı arasındaki ilişkinin toplasanız birkaç yılı ya var ya yok. Denizden bakınca size tarihi ve yaratıcılıkla yüklü mimari geçmişi olan bir ülkede yaşadığınızı duyumsatan o yapı, Mimarlar Odası’nın ortak söyleyişiyle “dünyanın en özel ve güzel silueti” etrafında yapılacak yedi gökdelenin gölgesinde bir hiçliğe, bir yoksulluğa dönüşecek. Bu sözleri, bir gece yarısı çıkarılan ve 17 Eylül 2004’te Resmi Gazete’de yayımlanan yasa metnine bakarak soyluyorum. Halkın “Haydarpaşa Kanunu” olarak tanımladığı 5234 sayılı kanunun geçici 5. maddesiyle “Mülkiyeti Hazine’ye ait Haydarpaşa Limanı olarak kullanılan taşınmazların Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi (TCDD) Genel Müdürlüğü’ne bedelsiz olarak devretmeye Maliye Bakanı yetkilidir.” deniliyor.

İlk olarak II. Uluslararası Demiryolu Sempozyumu’nda amacı dışında yasalara aykırı olarak kamunun (yolcuların) kullanımına kapatılan Haydarpaşa Garı, artık tarihsel olayların ve endüstriyel işlevinin dışınca eğlence sektörünün sahnesi olarak kullandırılmaya başlandı. Ücreti bedeli özel organizasyon şirketlerine kiralanan Haydarpaşa Garı; “İstanbul kültür değerlerini halkla buluşturmak, farklı mekanlarda eğlence alternatifi sunmak, eğlence yerlerine yeni bir trend kazandırmak ve kamuya bir gelir kalemi sağlamak” amacıyla(!) kiralanıyor.

Start verildi, artık Haydarpaşa projesi için geri sayım başladı. Marmaray’ın devreye girmesiyle atıl hale gelecek tarihi Haydarpaşa Garı’nın da bulunduğu 1 milyon 300 bin metrekarelik alanı dönüştürecek 5 milyar dolarlık proje 2010 yılında ihaleye çıkacak. İhale yöntemi için TCDD Genel Müdürlüğü 2 ayrı alternatif hazırladı. Birinci alternatif, bir konsept proje hazırlanması ve bunun üzerinde ihaleye çıkılması. İkinci alternatif ise taliplilerin kendi projeleriyle ihaleye katılması olacak. Her iki durumda da ihaleye girecekler, projeyi gerçekleştirdikten sonra 49 yıl işletme yapacaklar.

Projenin gerçekleştirileceği alan, Harem Otogarı ve çevresi, liman Ro-Ro sahası, yeni mol, eski mol, TCDD manevra alanı, eski eğitim binası ve arsası, DLH arazisi, Gar Binası, ticari ambarlar, depo ve atölyeler ile lojmanlar bölümünün kapsayacak. Ayrıca, deniz doldurularak 340 bin metrekarelik bir alan da projeye dâhil edilecek

Yaklaşık 1.300.000 m2 alanda gerçekleştirilecek Haydarpaşa Kompleksi tamamlandığında içerisinde yat limanı, yat kulübü, kurvaziyer limanı, hastane, oteller, kongre ve kültür merkezi, konutlar, iş merkezleri, ticaret alanları, alışveriş merkezleri, spor merkezleri, parklar, okullar ve otopark bulunacak. Hazırlanan imar planı ile bölgedeki Hazine arazileri TCDD`ye devredilirken, üzerinde vakıf şerhi bulunan taşınmazlar için 700.000 TL ödeme yapılacak.

Hicaz Demiryolunun, Berlin-Belgrat-Bağdat hattının bağlantı noktası; Haydarpaşa Garı halka(!) açılıyor. Devasa kapıları, muhteşem kuleleri, büyüleyici yüzlerce penceresi, mükemmel dış kaplaması, girişindeki güzel geniş merdivenleri ve onların hemen üzerinde çatısında bulunan güzel saati ile masallardan günümüze gelmiş gibi duran böylesine değerli bir tarihi anıt, İstanbul’un en güzel esmeri halka açılıyor.

Artık Haydarpaşa Garı’ndaki etkinliklerin biletleri Biletix’de satılıyor. Organizasyon şirketi tarafından bedeli ödenerek, 14 Şubat 2009 tarihinde “sevgililer günü” kutlaması için verilen partide Haydarpaşa Garı’nın adı; “Clup de Haydarpaşa” olarak seçiliyor. Organizasyon; erkeklere 50 lira, kızlara ücretsiz, ilk içki bedava. Ve insanın aklına Ulaştırma Bakanının “hızlı trene yolcunun ayağı alışın diye 1-2 ay tren beleş olmalı.” sözü geliyor. Organizasyon şirketi de öğüdü almış olmalı ki “kızların ayağı alışsın” diye ücretsiz yapıyor, üstelik ilk içki de beleş.

TCDD Genel Müdürü, tepkilerle ilgili olarak “şehrin tarihi ve kültürel yapısı ile kentsel kimliği ve dokusunun bütünleştiği bir çözüm üretilecek. Halka kapalı alanlar halka açılacak. Başta Haydarpaşa Garı binası olmak üzere tescilli tüm tarihi binalar korunacak ve restore edilecek. Tarihi Haydarpaşa Garı’nın yıkmaya kimsenin gücü yetmez. Yıkıma en önce ben karşı çıkarım” açıklamasını yapıyor

Gar Binası sanki bu durumu biliyor, hissediyor, Haydarpaşa Garı’nda artık bir terk edilmişlik var. Sanki tüm makinistler lokomotifleri dun getirip oraya bırakıp gitmişler kimse dokunmamış. Her gün trenlerin etrafında arı gibi çalışan temizlik yapan emekçiler, ellerinde telsizle “hoop dur” diyen makasçılar, yeni gelen treni karşılayan 3-5 sevgili veya yaşlı amca, hiç kimse yok gibi. İlk defa öyle terkedilmiş, lokomotif sesleri gelmiyor, bir de sis basmış, trenlerin geldikleri gibi bırakılmış, bu sefer her şey geldiği gibi.

Başlangıç ve bitiş… Kavuşma ve ayrılık… Mutluluk ve hüzün… Sevinç ve acı… ve umut… ve daha nice duygunun mekânsal anlatımıdır Haydarpaşa. Yeri, duruşu, büyüklüğü, rengi ve dokusuyla bu duyguların vücut bulduğu gerçek bir mimari örneği, “yaşayan” bir yapıdır. Günümüzde böyle “yaşayan” ve yaşadığını hissettiren” yapılar pek yok artık. Daha soğuk ve mesafeli duruşlar sergileyen, dışı başka gorunup ici bambaşka olan, anlamsız büyüklükleriyle insanı ezen ve urkuten yapılarla ic ice yaşıyoruz.

100 yıllık Haydarpaşa garı
100 yıllık “tarihi” bina
“Tarih” oluyor.
İstanbul’un en güzel esmer kadını
Artık, halka açılıyor.

Senelerdir içinde nice umutlar barındıran insanları taşıdı Anadolu’dan, İstanbul’a. Hayalleri olan, sevdaları olan. Kimisi kayboluyor bu topraklarda, kimisi kazanıyor. Umudunu yitirdiğin zaman bu soğuk duvarlarıma yaslan diyor. Soğuk duvarları olan, taş bir bina. Böyle bir bina, insanın içinde ki sıcaklığı, hüznü, sevinci nasıl anlayabilir? Haydarpaşa anlıyor, biliyorum. Bu devasa bina kavuşturduğu kadar ayırdığı insanları da anlıyor, onların acılarına ortak oluyor.

Nasıl yapıyor bunu bilmiyorum.
Hissediyorum.

 

Nadir Avşaroğlu
Kasım – 2009

Blog yazıma tepki göster
Harika
0
Harika
Beğendim
0
Beğendim
Haha
0
Haha
Beğenmedim
0
Beğenmedim
Güzel
0
Güzel
Anlamadım
0
Anlamadım

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir