Televizyonda Tayfun Talipoğlu’nun hazırladığı ve sunduğu bir programda tanıdım Gıdı Gıdı’yı. Gıdı Gıdı ile Nazilli Basma Fabrikası’nın öyküsü; bir makine ile bir yöre halkının oluşturduğu ortak bir yaşam biçiminin öyküsüdür.
Gıdı Gıdı, Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası işçilerini fabrikaya, iş dönüşü de evlerine taşıyan servis aracına, Sümerbank personeli tarafından, çalışırken çıkardığı seslerden yapılan benzetmeyle takılmış isimdir. Gıdı Gıdı bu haliyle TCDD’na ait olmayan ülkemizin tek tarifeli trenidir.
Nazilli Basma Fabrikası’nın kurulduğu 1937 yılından, son yolculuğunu yaptığı 2005 yılına kadar başta Fabrikadaki vardiyalarına giden işçiler olmak üzere, lojmanlarda oturan yüzlerce aileye hizmet vermiş bir araçtır. Fabrika işçi, memur ve mensuplarının eşlerini, çocuklarını çarşıya, pazara, okula yorulmadan taşıyıp durmuştur. En önemli görevi elbette 9 teşrin 1937 de özel treniyle Nazilli’ye gelen Atatürk’ü, Türkiye’nin ilk basma fabrikasını açmak üzere önce Nazilli Şehir Gar’ından fabrikaya, sonra yine özel trenine taşımasıdır.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurulan Nazilli Basma Fabrikası’nın yer seçimindeki kararı, son yıllarda olduğu gibi rant değil ülke ve halkın elde edeceği faydalar belirlemiştir. Çukurova’dan sonra ülke üretiminin % 46’sı oranında pamuk üreterek ikinci sırada yer alan Büyük Menderes Havzası’nda kurulan Nazilli Basma Fabrikası, bu yer seçimi kararının somut örneklerindendir. Hükümet tarafından kurulma kararı alınmasından bir yıl sonra 1935 yılında temeli atılan ve 1937 yılında Atatürk tarafından açılışı yapılan Sümerbank Nazilli Basma Sanayi İşletmesi, 4,300’e varan çalışanıyla ve işlediği pamuk miktarıyla, uzun yıllar boyunca Nazilli kentinin ve çevresinin ekonomisini ayakta tutmuştur.
Sümerbank fabrikasının kuruluşu ile değişmiştir Nazilli’nin kaderi. Kurulan fabrikada çalışacak işçiler ve yöneticiler için fabrikanın karşısında oluşturulan lojman ve sosyal konut alanı, konutlarla birlikte yapımı gerçekleştirilen sosyal tesisleri, okulu, sağlık ocağı ve yeşil alanlarıyla kurulduğu yıllar için büyük bir yeniliktir. Fabrika ve işçi konutları ile gelişen bölge, kısa zamanda prestij mekanına dönüşmüş, Sümer Mahallesi; sıcak yaz akşamlarında serinlemek ve gezmek için gelinen bir bölge haline gelmiştir.
Sadece lojman alanları değildi elbette getirdiği yenilik Sümerbank’ın. Nazilli merkezi ile fabrikayı birbirine bağlayan ve çıkardığı sesten esinlenerek yöre halkının “Gıdı Gıdı” olarak adlandırdığı sevimli minyatür tren, ülkemizde işletilen raylı toplu taşımacılığın ilklerindendir. Sadece Sümer Mahallesi’nde yaşayanlara değil, tüm Nazilli halkına hizmet ederdi; Gıdı Gıdı.
Gıdı Gıdı, Nazilli’de yaşayan bir dönemin çocuklarının anılarının başköşesinde yer alır. Kent merkezinden yaklaşık 4 km. kadar uzak olan Basma Fabrikası ile sinemaların, çarşının, bayram yerlerinin olduğu Nazilli şehriyle olan bağlantıyı Gıdı Gıdı sağlamaktaydı. O zamanlar elbette belediye otobüsleri de vardı ama onlar paralıydı. Gıdı Gıdıyla gitmek hem eğlenceli, hem koca bir müessesenin parçası olmanın gururu hem de cepte harcamak için kalacak ekstra 25-50 kuruş harçlıktı. Gıdı Gıdı’nın hareket saatleri herkes tarafından ezbere bilinir, hatta yöre halkı doğru dürüst saat bile kullanmaz Gıdı Gıdı düdüğüyle vaktin hesabı yapılırdı. Dolu olduğunda ağır ağır, nazlı nazlı Yukarı Nazilli’ye doğru gider yükünü boşaltınca uçarcasına Aşağı Nazilli’ye fabrika kapısına doğru son sürat dönerdi. Fabrikaya 400-500 metre kala hiçbir aracın kornasına benzemeyen meşhur düdüğünü çalar, fabrika tren kapısı bekçisine “Kapıyı aç ben geliyorum” diye bağırırdı.
Gıdı Gıdı öyküsü; fabrikanın bir yöreye ve o kente neler verilebileceğinin öyküsüdür.
Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 14.11.2000 tarihinde aldığı “Nazilli Basma Sanayii İşletmesi’nin kapatılarak, Adnan Menderes Üniversitesi’ne devredilmesi” kararı, bir tarihi sona erdirirken aynı zamanda fabrikada kalan son 530 emekçi ve ailelerinin geleceğini de belirsizliğe sokmuş, bir başka acı sonu emekçilere yaşatmıştır.
Daha sonra alınan bir başka kararla, artık ihtiyaç duyulmayan, lojman alanları da Nazilli Belediyesi’ne devredilmiştir. Fabrika alanına taşınacak üniversite karşısındaki lojman alanını elde eden belediyenin ilk işi, bu alandaki artık kullanıcısı kalmayan yapıları yıkmak oldu. Yapıların yıkılması sonrasında geride, yapıların yıkıntıları ve yapılara on yıllarca arkadaşlık etmiş, Sümerbank işçisinin sulayıp yetiştirdiği çam ağaçlarının hüzünlü görüntüsü kalmıştır.
Fabrika nizamiye kapısıyla tren istasyonu arasında 100 metre kadar bir uzaklık vardı. Nizamiyeden girip 25-30 metre yürüyüp köşeyi dönünce tren karşıdan görünür gelenleri acele ettirmek için bazen sanki hareket ediyormuş gibi küçük bir kalkış hareketi yapan uyanık makinistler gelenleri treni kaçırma korkusuyla rekortmen koşucu gibi koştururlardı. Biz genelde erkenci olduğumuzdan tren penceresinden koşuşanların trene yetişip yetişemiyecekler heyecanını yaşardık. Gıdı Gıdı nadiren kalanlar olsa da genellikle kimseyi bırakmamaya çalışırdı.
Bazen Gıdı Gıdı’yı başka amaçlar içinde kullanırdık. Bölgenin güçlü takımlarından Sümerspor’un büyük takımlarla maçı olduğunda fabrika alanı içindeki stadyuma biletsiz girebilmek için Yenimahalle orta istasyonuna gider oradan Gıdı Gıdı’ya binerek zahmetsizce fabrika tren istasyonu yanındaki futbol sahasına girerdik.
Bazen Gıdı Gıdı’nın yavaş gitmesinden yararlanarak istasyon haricinde tren seferdeyken inmek veya trene binmek isteyenler olurdu, haliyle böyle durumlarda ölümlü kazalarda olabiliyordu. Bunu önlemek için trenin en önünde Tren personelinden nöbetçi olurdu ama tren istasyona yaklaşınca atlamalar yoğunlaşırdı. Atlamayı bilenler atlar atlamaz tren istikametinde koşarak hız azaltıp kolayca inerler, onlara heveslenen acemi atlayıcılar ise atlayıp durunca yüzü koyun düşerek sakatlanırlardı.
Gıdı Gıdı ile Nazilli Basma Fabrikası’nın öyküsü; bir makine ile yöre halkının ne kadar özdeş bir yaşam sürdüğünün öyküsüdür.
Günümüzde özelleştirmenin yıkım demek olduğunu Nazilli Basma Fabrikası’nda ortaya çıkan durum ne de güzel de anlatıyor. Belediyeye verilen alanın yeşil alan olarak düzenlenecek olması ve işçilerin yetiştirdiği çam ağaçlarının şimdilik kesilmeyecek olması bile engelleyemiyor, Sümer Mahallesi’nin, emekçi barınaklarının yıkılışının, yaşayan bir alanın mezarlığa dönüştürülmesinin hüznünü.
Nazilli Basma Fabrikası’nın öyküsü, ülkemizde giderek artan çarpıklığın en somut göstergesine dönüşmüştür. Bir yandan fabrikaları kapatan özelleştirmeci anlayış, diğer yandan, kapanan fabrikaları mezunları işsizlikten kurtulamayan okullara dönüştürüyor. Aslında, büyük bir yıkım olan karar, halka sempatik gösterilmeye çalışılıyor, üniversite ve belediye uygulamaya, verilen rüşvetle ortak ediliyor.
Hiç unutmam okumaya yeni başladığım yıllarda tren içinde, uyarı tabelalarını okumaya çalışır fakat anlamını bir türlü çözemezdim. “Katarın Seyri Esnasında Pencerelerden Sarkmak Sahanlıklarda Dolaşmak Memnudur” ya da “Cıgara İzmaritlerini Pencereden Dışarı Atmak Memnudur”. Buradaki memnu kelimesini çocuk aklımla “memnuniyet” hoşnutluk anlamında yorumlar bu nasıl çelişki diye düşünürdüm. Yıllar sonra “memnu” kelimesinin eski Türkçe de yasak anlamına geldiğini öğrendiğimde kendi kendime çok gülmüştüm.
Gıdı Gıdı yolu yakınında oturan ninemlere gittiğimizde, dayımın oğluyla fabrika demiryolunun okaliptüs ağaçları sıralı kenarında oynar, raylar arasından çıkan buğdaya benzer yaprakları kara otlardan birbirimize bıyık yapardık. Trenin geçeceği rayların üzerine küçük taşlar, bakır para veya çay kaşıkları koyar sonra sapını kıvırıp yüzük yapardık. Tren geçerken sanki devrilecekmiş gibi korkar suçlanırdık. Fakat Gıdı Gıdı’nın ön tekerleklerine yakın bir yere bağlı çalı süpürgeleri çoğu zaman tehlikeli taşları düşürür, çok küçük olanlarla para ve kaşıkları düşüremezdi. Taşlar ezilirken çıkan sesten makinist yaptığımız şeyleri anlar, bizi tanıdıkları için babalarımıza şikâyet ederlerdi.
Nazilli Basma Fabrikası, Nazilli-Bozdoğan yolu üzerinde 65.000 m²’lik bir alanda kurulmuştur. 25 Ağustos 1935 yılında temeli atılan ve 9 Ekim 1937 tarihinde büyük bir törenle Atatürk tarafından hizmete açılan “ilk türk basma fabrikası” dır.
Cumhuriyetin en büyük eserlerinden biri olan Nazili Basma Fabrikası’nın açılış töreni ve geçit resmini Atatürk yanındaki zevatla fabrika idare binasının balkonundan izlemiştir. Açılış yapıldıktan sonra aynı binada bugün “Atatürk Müzesi” olarak ayrılan odada Atatürk yanındaki zevat ve fabrika yetkilileriyle bir toplantı yapmıştır. Bu toplantının anısına toplantı masası, koltuklar, telefon ve açılışla ilgili cam negatifler burada korunmakta, fabrika idari binası giriş kapısının sağ yanına günün anısına konulan kitabede;
”Atatürk, birinci endüstrileşme planına göre, Sümerbank’ın kurduğu ilk Türk basma fabrikasını açtı. 9 birinci teşrin 1937” ifadeleri yer almaktadır.
Gıdı Gıdı ile Nazilli Basma Fabrikası’nın öyküsü; bir makine, bir fabrika ile yöre halkının ne kadar iç içe geçmiş bir yaşam sürdüğünün öyküsüdür.
Fabrika içerisindeki Ana istasyonda, bakım ünitesinin ve tamircilerin olduğu bir atölye vardı. Tamirciler TCDD’ndan diplomalı fakat Sümerbank personeli makinistlerdi. Her zaman yedekte başka bir tren olması ve seferlerin aksamaması için gayret gösterirlerdi. Biz küçüklerin gözünde trenciler fabrika müdüründen bile önemli kişilerdi.
Trencilere özel toplu sözleşme maddeleri vardı. Giysi ve ayakkabıları özeldi. Şapkalarının ortasında sarı madenden çelenk içinde Sümerbank’ın meşhur anahtar şeklindeki arması yer alırdı. Yazlık ve kışlık takımlar ayrıydı kumaşlar hatırladığım kadarıyla gri renkliydi. Tren personeli treni kullanan makinistler, durma ve kalkma işareti veren kontrolörler ve nöbetçilerden oluşurdu. Nöbetçiler aynı zamanda trenin ve istasyonun temizliğinden sorumluydu. Yukarı istasyonda bir bekçi, Nazilli karayoluyla kesişen noktada bariyerleri indirip kaldıran bir nöbetçi olurdu. Karayolu, Gıdı Gıdı geçerken kapandığında bekleyen otobüslerdeki yabancılar önlerinden geçen belki de başka yerde hiç görmedikleri Gıdı Gıdı’ya hayretle bakardı.
En aktif olduğu dönemde 4.300 işçi, 100-150 memur çalıştırdığı bilinen, dönemin Nazillisi’ni ekonomik, sosyal, mekansal açıdan dönüştüren ve diğer Sümerbank Yerleşkeleri gibi Cumhuriyet’in “Modernleşme Projesi”ni her düzeyde yaşama geçiren yerleşke, Bozdoğan yolunun bir yanında fabrika-üretim alanını diğer yanında ise lojman alanını barındıran ikili arazi düzeni içinde üretim, sosyalleşme, idare, rekreasyon, vb. fonksiyonların tümüne birden hizmet veren çok sayıda farklı mekanı barındırdı. Bu bağlamda; Yerleşke’de ana giriş ünitesi, iplik, dokuma, basma fabrikaları, çırçır fabrikası, ambarlar, atölyeler, kazan dairesi, itfaiye, garaj, su deposu, su kulesi, istasyon, idari bina, sosyal merkez memur/işçi yemekhanesi, sinema, lokal, işçi kantini, işçi kontrol birimi, işçi/memur evleri, misafirhane, kreş, revir, ilkokul, ekonoma, spor salonu, bisiklet parkı, spor alanları ve parklar bulundururdu. Yapıların çoğunda erken dönem Modernizmi’nin izleri vardı.
Çok eskiden Gıdı Gıdı’ya daha çok kişi sığabilmesi için koltuklar sökülmüştü bayanlar erkekler ayrı vagonlarda olduğundan biz genelde babamızın bacağına sıkı sıkı tutunarak ayakta yolculuk ederdik trenin kalkış ve duruşlarında vagonlarda insan dalgaları oluşur dört bir yana savrulurduk. Önceleri daha fazla olan personel, zamanla 1.500’lere kadar düşünce ahşap koltuklu amerikan filmlerinde kızılderililerin yetişmek için at koşturdukları trenlerin vagonlarına benzer vagonlar alındı. Artık güzel havalarda,hem biraz daha büyük olduğumuz için hem de demir parmaklıklarla güvenli hale getirilmiş yeni vagonların sahanlıklarında seyahat edebiliyorduk.
Sonra evlendik, Sümerbank’ta işe başladık. Bu sefer bizler servis aracı olarak Gıdı Gıdı’yı kullanmaya başladık. Fakat Gıdı Gıdı’nın bakımı zor masrafları ağırdı. Tasarruf ve küçülme politikası yüzünden işçi azaltımına giden KİT’lerde, ülke genelinde yapılan toplu sözleşmeye konan bir maddeyle servis aracı olmayan yerlerde işçilere yol parası uygulaması başlayınca, fabrikada bir referandum yapıldı. Bilinçli olanlar karşı çıksa da o gün için iyi para olan 10 lira zammın cazibesi Gıdı Gıdı’yı mağlup etti. Üç beş yıl sonra enflasyonla çerez parasına dönen yol parasıyla birlikte, Gıdı Gıdı tarih sayfalarında yerini aldı.
Büyük Önder’in, ölümümden 11 ay önce hasta yatağından kalkarak gelip açtığı Nazilli Basma Fabrikası’ndaki “dehşet tablosu”nu dönemin gazetelerinden günlerce izledik. Türkiye’nin ilk ve en büyüklerinden Nazilli Basma Fabrikası kapatılırken, kurucusu Atatürk’ün yağlı boya tablosu, akan tavanın insafına terk edilmiş, duvarlardan sızan yağmur suları, Atatürk’ün yüzünde gözyaşlarına benzer lekeler oluşturmuştur.
Gıdı Gıdı, Basma Fabrikası ve Nazilli’nin öyküsü; bir makine, bir fabrika ve bir yörenin öyküsüdür. Bu öyküde bir samimiyet, bir sıcaklık, iç içe geçmiş bir yaşam öyküsü vardır. Bir makine ve bir fabrika, Anadolu toprağının bir parçasına bir yaşam biçimi taşımıştır. Sadece o fabrikada çalışan işçiler değil, eş ve çocuklarına da.
Bu öykü; insanı ve yaşamı korumayı ve yüceltmeyi sağlayan etkilerin öyküsüdür. Gıdı Gıdı, Basma Fabrikası ve Nazilli’nin öyküsü; yaşamdan keyif almaktır, sevmektir, üretmektir, aşık olmaktır, insanca yaşamaktır, gülümsemeyi ve gülümsetmeyi bilmektir… Hani Sait Faik’in dediği gibi; “bir insanı sevmekle başlar her şey”.
Nazım; bir insanla, bir makinenin öyküsünü anlatmış, sanki Gıdı Gıdı ile Nazilli’liyi bilir gibi,
……
Bu şarkı nihaventtir.
Deniz kıyısında bir şehir
Beyaz başörtüsü
Saatte elli yapıyoruz
Dayan ömrümün törpüsü
Dayan da dağlar anadan doğma görsün şoför Ahmet’i.
Dayan aslan
Hiçbir zaman
Böyle merhametli bir ümitle sevmedi
Hiçbir insan
Hiçbir aleti…..
Yorgun Gıdı Gıdı’nın bakımı şimdilerde Adnan Menderes Üniversitesi tarafından yapılıyor. Seferden kaldırılalı pek çok seneler geçmesine rağmen, şimdilik yılda bir kez de olsa Atatürk’ün Nazilli’ye gelişi anısına, şerefli seferini Sümerbank’ın son makinisti Cihan Toka nezaretinde sadakatla yapmaya çalışıyor. Belki Atatürk ve onu götüreceği fabrika artık yok ama o inatla seferini sürdürmeye gayret ediyor.
Nadir AVŞAROĞLU
Maden Mühendisi
NOT : Yazının büyük bölümü Sn. İlhan Öden’in “Siz Gıdı Gıdı’yı Bilir misiniz ?” yazısından alınmıştır.