04Eyl2024

Paylaş

PAZARA GİTMEK

Ben ufakken, babamla pazara giderdik. Benim bir tornetim vardı, babamın elinde de file, pazara giderdik. Babam evin haftalık iaşesini alır, karanlık çökmeden eve gelirdik. Pazarda her hafta aynı esnafa gidilirdi. Babam onları tanır, onlar da babamı bilir. Benim kafamı okşayıp, yeni çıkan mevsimlik meyvadan mutlaka bir tane verirlerdi. Alışveriş yapılır, babam azarlar. “Hemen niye aldın, teşekkür ederim, istemem” falan diyecekmişim. 10 yaşındasın, Nisan ayı, pazarcı kiraz ikram ediyor. Nasıl yok dersin. “teşekkür ederim. Ben istemem” o esnada o kadar zor ki.

Şimdilerde tornet artık kalmadı. Çok uzun zamandır file de görmüyorum. Babam Nisan ayında hiç kiraz alamazdı. Hep elma. Hep elma. Amasya elması. 10 yaşında nedenini anlayamazsın. Halen bile içim burkulur. Aslında bir baba için çok güç bir durum. Çocuğunun ciğerinden bir şeyler koptuğunu biliyorsun, ama alamıyorsun.

Yemekten sonra, alınanları törensel bir ortamda annem yıkar temizler, dolaba ve balkondaki raflara kaldırırdı. O akşam alınan en fantastik yiyecekte mutlaka yenirdi. Bu çoğunlukla portakal ( o zamanlar çok bulunmazdı) ya da kestane olurdu (şimdiki kadar pahalı değildi)

Şimdi marketler var. Gidiyorsunuz, istediğiniz kadar, taneyle, gramla, ihtiyaç kadar alıyorsunuz. Hatta aynı cinsten birkaç çeşit oluyor, istediğinizi alıyorsunuz.

Çürükse almıyorsunuz,
Ufaksa beğenmiyorsunuz
Taze değilse yanaşmıyorsunuz
Tezgahtara bulaşmıyorsunuz

Soğuk yememiş
Fiyatları ekonomik
Fiş alınabilen
Kredi kartı ile ödenebilen
Hatta telefonla eve istenilebilen

Şimdi hele bir de ulusötesi şirketlerin kurdukları dağıtım ağı ile son derece modern, sağlıklı, paketlenmiş ve hatta temizlenmiş.

Fakat ben pazara gidiyorum.
Öyle gördüğümden,
Ya da alıştığımdan değil.
Babamı örnek aldığımdan,
Nostalji yaptığımdan hiç değil.
Ben pazara gidiyorum.

Biliyorum.
Pazar esnafı beni kerizliyor.
Öndekini değil, arkadaki çürüğü veriyor.
Yarım kilo isteyince, surat ekşitiyor.
Ihtiyacın olmayan bir şeyler satmak istiyor.

Hava soğuk,
Yerler ıslak
Elde bir sürü poşet
Ama ben pazara gidiyorum.

Marketin artıları, pazarın eksilerini bilmeme rağmen. Pazardan gelinen akşam herkes evde. Yemek yeniyor. Hanım bulaşıkları yıkıyor. Çocukluğumdaki o törensel an geliyor. Hanım yeşillikleri yıkıyor. Ben meyveleri balkondaki dolaba koyuyorum. Hanım soruyor “Bilmem ne almadın mı?”. Cevap aynı “iyisi yoktu” ya da “daha yeni çıkmış, olgunlaşmamış”. Meyveler üst rafa, sebzeler alt rafa, salata malzemesi hemen yanına. O dolabın kapağını kapatırken içinde para kazanmış, bir erkek olarak evin iaşesini sağlamış ve balkondaki dolabı ağzına kadar doldurmuş bir babanın gururu. Bir de cugara olsa.

O akşam hemen,
Kızın sevdiği kivi,
Oğlanın sevdiği muz,
Hanımla benim ortak paydamız
Yeşil soğan

Marketten aldığım; tane hesabı, gram hesabı, bu doygunluğu yaşatmıyor. Bitince alıyorsun. İhtiyaç kadar alıyorsun. Taze alıyorsun. Ama o dolap hiçbir zaman ağzına kadar dolmuyor. Hatta buzdolabının gözleri yeterli oluyor. Bitince tekrar alıyorsun.

Yaptığım şeyin mantıklı olmadığını biliyorum.
Gelişen endüstriyel ilişkiler
Pazarlama teknikleri karşısında
Semt pazarlarının yeri yok.
Biliyorum.

Ammmma
Herkesin konservatif
Tutucu bir yönü vardır.
Böylesi benim daha çok hoşuma gidiyor.

Uzatmayalım Sıtkı kardeşim,
Gündeme gelelim.
Bugün Perşembe
Yüzüncüyılın pazarı var.
Öğle yemek arasında gidecem.
Bir şey lazım mı?

Nasıl olsa evler yakın
Bizde pişer
Size de ….

Nadir AVŞAROĞLU
Kasım – 2016

Blog yazıma tepki göster
Harika
0
Harika
Beğendim
1
Beğendim
Haha
0
Haha
Beğenmedim
0
Beğenmedim
Güzel
0
Güzel
Anlamadım
0
Anlamadım

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir