Pazar günleri en büyük zevkimdir,
Ailemle yapılan mükemmel bir kahvaltının ardından
8 gazete, 2 dergi, 2 mizah dergisi ve 1 bardak ince belli ile
Salondaki kanepede, göbeğimi kaşımak
Gençlik yıllarımdan bu yana yapıyorum dersem yalan olmaz
Önce gazetelere bakarım
Hayat felsefeme uygun olanlardan başlarım
Sonlara doğru ise daha magazinsel ve soft gazeteleri ayırırım
Tatlı niyetine
Bazı gazeteleri hayat anlayışıma uygun olduğu için
Bazılarını Pazar ekleri için
Bazılarını sırf merak ettiğim için
Okurum
Mesela Hürriyet; ulusal basının amiral gemisi
Neden aldığımı neden okuduğumu, neresini okuduğumu bilmiyorum.
Ancak her Pazar günü alıyorum.
Mesela Milliyet Gazetesi
Neden aldığımı bilmiyordum.
Ta kiii bugüne kadar.
Milliyet gazetesini Hasan Pulur’u okumak için alıyormuşum.
ugün öldüğünü duyunca bunu anladım.
Pazar sabahları sıra Milliyet’e gelince
Hemen 3. sayfada Tontiş Hasan’ı açardım
Sonra Melih Aşık, bazen Çetin Altan
Ama Tontiş Hasan’ı mutlaka okurdum.
Bugün öldüğünü duydum.
Çok üzüldüm.
Artık Milliyet almam için neden kaldı mı bilmiyorum.
Her Pazar bilirdim;
Güzel ve inceden bir hikaye ile gündeme değineceğini
En güzel, en ince ve zekice eleştiri ile laf söyleyeceğini
İnce ayarları, güzel hicivleri, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” diyeceğini
Hakaret etmeden, nüktedan bir şekilde sistemi eleştireceğini
Dilini çatallaştırmadan laf sokabileceğini
Mutlaka yazı sonunda kıssadan hisse vereceğini,
Bu ülkenin tarihini yazlarından takip edebileceğiniz ender gazetecilerdendi.
Alakasız gibi görünen fıkralar içerisinde öyle ayrıntılar vardır ki,
Üstüne söylenecek fazla bir söz kalmaz.
Yüzünüze inceden bir gülümseme gelirdi.
Eleştirilecek kısımlar elbette bulunur Hasan Pulur’da
Ancak ben kendi adıma kendilerini okuyan izleyen insanları aptal yerine koyarak,
Hiç kimseye saygı duymadan, en küçük bir adalet gereği hissetmeden
Önüne geleni asıp kesen, sonra sevgi pıtırcığını oynayan,
Kendini her konunun, her bir xokun duayeni zanneden
Köşe yazarlardan fena halde sıkıldım.
Belki akranları değilim ama;
Bir yaz günü
Sahil kenarında bir masa düşlüyorum.
Fazla değil, kendi halinde mezeli bir masa…
Beyaz masa örtüsü
Tabakta balık, ortada bir yetmişlik..
Efil efil bir rüzgar
Hemen yanımda Çetin Altan
Tatlı tatlı anlatacak
Öbür yanında Aydın Boysan
Bal Mahmut
İhsan Ünlüer
ve tabi ki Tontiş Hasan
en masanın küçüğü olarak
Rakıyı doldurup, buz atacaksın
Memleketten girip
Anılarından çıkacaksın…
Muhabbet, sohbet tavan yapacak
Susacaksın ustaları dinleyeceksin
Diyeceksin ki, sabah olmasın
Ama hepsi gitti,
O güzel insanlar
O güzel atlara bindiler ve gittiler
Güle güle Tontiş Hasan
Güle güle usta
Güle güle
Benim gençliğimin, hikayelerimin köşe yazarıydın
Yolun açık olsun
Yattığın yer ışıklarla dolsun
Uğurlar olsun
Yeter ki Fidel’e birşey olmasın
Nadir AVŞAROĞLU
Kasım – 2015