Sevgili Sıtkı,
Eskiden lokantalara gidildiğinde masada, cam şişede, alimünyum kapaklı sular olurdu. Su paralı olduğu için çoğu insan ya da benim gibi öğrenci olan kimseler suyu içmezdi. Çünkü lokantanın dışında çeşmelerden, sebillerden içilebilecek birçok su kaynağı mevcuttu. O zamanlar birçok şehir şebekesindeki su, içilebilir nitelikte ve sorunsuzdu.
Tüm canlılar için en büyük yaşamsal ihtiyaçlardan biri olan suyun parayla satılması acaip bir durum. Eskiden cam damacanalarda, at arabaları ile evlere sakalar su getirirdi. Ancak çok fazla müşterisi olmayan, çeşme suyunu içemeyen ya da içmek istemeyen çoğunlukla seçkinci kişilerin kullandığı bir durumdu.
Sanırım, 80’li yılların sonlarıydı ve yine yanılmıyorsan Pınar Şaşal ve Sabancı Hayat suları pet şişelerde piyasaya çıktı. Ben kendi içimden “manyak mı bu adamlar, su parayla sokakta satılır mı? Parayla kim su alır da içer” diye aklımdan geçirmiştim.
Çok kısa sürede yaygınlaştı.
Herkes içer oldu.
Bir çok türedi marka çıktı.
Ben yanıldım.
Şimdi herkes sokakta elinde küçük bir pet şişe, sokakta, parkta, toplantıda, sınavda, maçta, sinemada su içiyor. Sakalar işsiz kaldı, herkes marketten aldığı 5-10 litrelik suları kendileri üşenmeden evlerine taşıyor. Birçoğu telefonla su siparişi veriyor, artık nerede ise her evde pet şişelerde su içiliyor. Her market, her büfe, her lokantada pet şişede su getiriliyor. Artık sürahi diye bir kavram yok.
Tüm canlılar için en büyük yaşamsal ihtiyaç olan su, artık para ile satılıyor.
Geçtiğimiz gün düşündüm
“En son para vermeden nerede su içtim”
Evde içiyorum, faturası geliyor
İşte içiyorum, faturayı işveren ödüyor.
Lokantada, markette, sokakta su paralı
Bakkal, büfe, spor salonu, Vişnelik’te su paralı
“En son para vermeden ne zaman su içtim”
Buldum.
7 yıl önce hanımın köyüne giderken
Dokuz dolambaç mevkiindeki su yalağında
Elimi su oluğuna dayayarak doya doya su içmiştim.
Sevgili Sıtkı,
Buradan hanım köylü olduğum
Sonucu çıkmasın
Ama en son parasız suyu
Hanımın köyüne giderken yalaktan içmişim
Meğer bunlar iyi günlermiş
Asıl dumura bu haberle uğradım.
https://gaiadergi.com/siselenmis-temiz-hava-endustrisi-giderek-buyuyor/
Neymiş
Çin başta olmak üzere
Bazı ülkelerdeki hava kirliliğini gören
Kanada’lı bir şirket
“Temiz hava” satıyormuş
Satan, satar, sıkıntı yok
Ancak alıcısı var, sıkıntı burada
Hatta sıraya giriyorlar
Habere göre; tanesi 20 dolardan satılan temiz hava şişelerine talep çokmuş. 1 litre oksijen ile 150 kez solunum yapılabiliniyormuş.
Üşenmedim saydım. 150 solunum 9 dakika bile sürmedi. Yani 1 litresi 10 dakika bile değil. Şişesi 20 dolardan olduğuna göre kaç litrelik şişelerde satılıyor bilmiyorum. 20 litrelik şişeler olsa (daha büyüğü taşımak ve evde bulundurmak manasında pratik değil.) 2 saatlik solumaya 80 TL veriyorsun. Bu ne ya.
Haberde; “Vitality Air Çin’in yanı sıra Hindistan’a, Kore’ye ve Vietnam’a da şişelenmiş temiz hava satıyor. Şirkete bağlı yirmi çalışan, iki haftada bir Kanada’da bulunan Rocky Sıradağları’na giderek yüzbinlerce litre temiz hava topluyor.” ifadesi var.
Sıtkı kardeşim
Adamlar satıyor
Havayı bile satıyor
Ben daha suyun nasıl satıldığını algılayamazken
Adamlar, havayı bile satıyor.
Tabii ben bir madenci olarak
Hayatını rezerv hesabına adamış biri olarak
Bizim oraları düşündüm
Binboğa dağlarını düşündüm
Bembeyaz bulutlara bakarak
Atmosfer ve hacim hesabı yaptım
Binboğa dağlarındaki oksijenin rezervini hesapladım
Terledim, sıkıntı bastı.
Sıtkı kardeşim
Hemen şunu belirteyim
Binboğa dağları dedemin yaylasıdır.
Bizim hanımla en ufak ilgisi yok
Ancak yarın coluk, çocuk yaylaya çıksak
Oralardaki havanın ruhsatını satın almış
Mehmet Cengiz ya da Kalyon İnşaat
“Hop kardeşim, burada nefes alamazsınız”
“Buralar bize ait der mi?”
Hakkaten sıkıntı basıyor.
Nadir AVŞAROĞLU
Haziran – 2017