4 Ağustos 2015 tarihli Bakanlar Kurulu kararnamesi ile kömür madenlerinde kullanılan patlamayı önleyici sistemlerin, uluslararası standartlara uygun hale getirilme süresi, 2020 yılına kadar uzatıldı. Bakanlar Kurulu kararına göre, patlama ihtimali yüksek ocaklardaki teçhizat ve koruyucu sistemler 31 Aralık 2019’a kadar “Muhtemel Patlayıcı Ortamda Kullanılan Teçhizat ve Koruyucu Sistemler ile İlgili Yönetmeliğe uygun hale getirilecek. Böylelikle devlet; grizu, yanıcı gazlar ve tozlar dolayısıyla, olası patlayıcı ortama sahip kömür ocakları ile bu ocakların yerüstündeki tesislerinde kullanılan malzeme ve koruyucu sistemlerle ilgili 5 yıllık bir öteleme kararı aldı.
Bu kararname sonucunda geçtiğimiz haftadan itibaren madenler, AB’ye uyum belgesi olmayan ekipmanlarla artık çalışabilecek. AB’ye uygun ekipmanları bulunmadığı için daha önce kapatılan madenler de, hiçbir önlem almadan tekrar açılacak. İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü Kasım Özer, düzenlemenin madenlerde iş güvenliğini tehdit etmeyeceğini savundu ve “Madenlere geçiş süreci verdik. Çünkü bu konu maden ocaklarında çok temel bir konu haline geldi” dedi. Denetim elemanları ise kaygılı. Düzenlemenin maden sektöründen gelen “Biz Çin malı kullanıyoruz, bu zorunluluğu öteleyin” açıklamalarından hemen sonra yapılmasına dikkatleri çekti.
AKP İktidarında Maden Kazaları
Türkiye, maden kazaları sonucu yaşanan ölümlerde dünyada ilk sıralarda yer almaktadır. Dünyanın en büyük kömür üreticilerinden bir tanesi olan Çin’de, 2008 yılında 100 milyon ton başına düşen ölüm sayısı 127 olurken, Türkiye’de bu rakam 722 olarak kaydedilmiştir. Çin’de, 2008 yılında 100 milyon ton başına 127 kişi hayatını kaybederken, bu sayı 2013 yılında 37’ye düşmüştür. Dünyanın en büyük kömür üreticilerinden birisi olan ABD’nde de, 100 milyon ton üretim başına 1 ile 6 kişi yaşamını yitirmiştir. Türkiye’de ise 2000 yılında 100 milyon ton başına 710 kişi hayatını kaybederken, 2008 yılına gelindiğinde bu rakam 722’ye çıkmıştır.
Bilindiği gibi ülkemiz, iş kazalarında dünyada üst sıralarda yer almakta, maden kazaları son yıllarda belirgin olarak artmaktadır. TÜİK kayıtlarına göre; 2008 yılında 43 maden çalışanı iş kazası sonucu yaşamını yitirmişken, 2009 yılında bu sayı 92‘ye çıkmıştır. 2010 yılında 105 işçi, 2011 yılında 77 işçi, 2012 yılında 61 işçi maden kazalarında yaşamını yitirmiştir. 2014 yılında maden sektöründe iş kazaları sonucu 400 civarında insan hayatını kaybetmiştir. Son 11 yıldaki büyük ölümcül yer altı maden kazaları incelendiğinde durum daha da net ortaya çıkmaktadır.
YER | TARİH | MADENİN
CİNSİ |
OLAYIN
ŞEKLİ |
ÖLÜ
SAYISI |
Aşkale | 8.8.2003 | Kömür | Grizu patlaması | 8 |
Ermenek | 22.11.2003 | Kömür | Grizu patlaması | 10 |
Çorum/Bayat | 9.8.2004 | Kömür | Grizu İştiali | 3 |
Küre | 8.9.2004 | Bakır | Yangın | 19 |
Gediz | 21.4.2005 | Kömür | Grizu patlaması | 18 |
Dursunbey | 2.6.2006 | Kömür | Grizu patlaması | 17 |
M.Kemalpaşa | 10.12.2009 | Kömür | Grizu patlaması | 19 |
Dursunbey | 23.2.2010 | Kömür | Grizu patlaması | 13 |
Karadon | 17.5.2010 | Kömür | Grizu patlaması | 30 |
Elbistan | 10.2.2011 | Kömür | Şev kayması | 11 |
Kozlu | 8.1.2013 | Kömür | Metan degajı | 8 |
Soma | 13.5.2014 | Kömür | Ocak yangını | 301 |
Ermenek | 28.10.2014 | Kömür | Su Baskını | 18 |
TOPLAM | 475 |
AKP’nin iktidarda bulunduğu son 13 yılda iş kazalarında toplam 15.971 kişi hayatını kaybederken maden kazalarında toplam 1.316 maden emekçisi hayatını kaybetmiştir. Yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi büyük maden kazalarında toplam 475 madenci hayatını kaybetmiş, sadece yer altı maden işletmelerinin incelendiği bu tabloda da görüleceği gibi bu kazalardan sadece birinin metal (Kastamonu/Küre) madeninde bant yangın sonucu oluştuğu diğer tümünün yeraltı kömür işletmelerinde meydana geldiği görülmektedir.
KARARNAMEDE NELER VAR
Bakanlar Kurulu kararnamesinde; “grizu gazı ve/veya yanıcı gazlar veya tozlar nedeniyle muhtemel patlayıcı ortama sahip yeraltı kömür ocakları ile bu tip madenlerin yerüstü tesislerinde bulunan teçhizat ve koruyucu sistemler hakkındaki ekli Kararın yürürlüğe konulması; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 24/4/2015 tarihli ve 4325 sayılı yazısı üzerine, 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanunun 5 inci maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 13/7/2015 tarihinde kararlaştırılmıştır.” ifadeleri kullanılmıştır.
Kararnamenin ekinde;
Madde 1 – Grizu gazı ve/veya yanıcı gazlar veya tozlar nedeniyle muhtemel patlayıcı ortama sahip yeraltı kömür ocakları ile bu tip madenlerin yerüstü tesislerinde bulunan teçhizat ve koruyucu sistemlerden, “muhtemel patlayıcı ortamda kullanılan teçhizat ve koruyucu sistemler ile ilgili yönetmelik (94/9/at)’te belirtilen I. grup teçhizat kategorisine uygun olarak sertifikalandırılmamış olanlar en geç 31/12/2019 tarihine kadar alınan yönetmelik hükümlerine uygun teçhizat ve koruyucu sistemlerle değiştirilir.
Birinci fıkrada belirtilen değişiklikler yapılıncaya kadar, halihazırda grizu gazı ve/veya yanıcı gazlar veya tozlar nedeniyle muhtemel patlayıcı ortama sahip yeraltı kömür ocakları ile bu tip madenlerin yerüstü tesislerinde bulunan, “muhtemel patlayıcı ortamlarda kullanılan teçhizat ve koruyucu sistemler ile ilgili yönetmelik (94/9/at)” kapsamında sertifikalandırılmamış olan teçhizat ve koruyucu sistemler, iki yıl içerisinde, bu alanda akredite uygunluk değerlendirme kuruluşlarına incelettirilerek, her türlü sorumluluğun işverende olması ve uygunluk değerlendirme kuruluşu tarafından, ilgili mevzuat ve standartlara göre söz konusu teçhizat ve koruyucu sistemlerin temel güvenlik gereklerini karşıladığına ve işyerinde kullanılabileceğine dair “durum tespit ve değerlendirme raporu” verilmesi kaydıyla kullanılmaya devam edebilir.
İkinci fıkrada belirtilen “durum tespit ve değerlendirme raporu” düzenleninceye kadar, grizu gazı ve/veya yanıcı gazlar veya tozlar nedeniyle muhtemel patlayıcı ortamlarda kullanılmak üzere ulusal veya uluslararası standartlara uygun olarak imal edilmiş exproof (patlamaya dayanıklı) teçhizat ve koruyucu sistemleri kullanan yeraltı kömür işletmeleri her türlü sorumluluğun işverende olması kaydıyla faaliyetine devam edebilir.” denilmektedir.
Resmi Gazete’de yayınlanan karara göre, patlayıcı ortamlarda kullanılan ekipmanlar ve koruyucu sistemler AB’ye uyumlu olduğunu gösteren ATEX sertifikasını almamışsa 2020 yılına kadar ATEX’e uyumlu ürünlerle değiştirilecek. Bu değişiklik yapılana kadar da, 2 yıl içinde yetkili akredite kuruluşlar madenlerde kullanılan ekipmanı “temel güvenlik gereklerini karşılayıp karşılamadığı” açısından inceleyecek ve “uygundur” raporu verirse bu ürünler kullanılmaya devam edilecek. Akredite kuruluşlar tarafından inceleme yapılana kadarsa, ATEX belgesi olmayan ürünler madenlerde kullanılmaya devam edecek. Böyle bir durumda tüm yükümlülük işverende olacak.
Görüleceği üzere kararnamenin ilk bendinde tüm irade tamamı ile ifade edilmiştir. Kısaca; “elinizdekilerle şimdilik idare edin, 2020 yılında Avrupa Birliği standartlarını uygulayacağız” denilmektedir. Elindeki teçhizatı 2020 yılına kadar kullanacak olan işletmeler ayrıca, iki sene içinde kanunda Çalışma ve sosyal Güvenlik Bakanlığı denetim elemanlarınca değil de piyasa kuruluşları tarafından denetleneceği ifadelerine yer verilmekte, 2020 yılında değiştirilmesi ön görülen donanımların piyasa şirketleri tarafından onaylanması şartı getirilmektedir. Yine kararnamenin son bendinden şartlar ve onaylanacak raporlara rağmen çalışmanın ve üretimin devam ettirilmesi ifade edilmektedir.
Madenlerde meydana gelen kaza ve patlamaların çoğu grizu patlamaları olsa da hepsi metan gazı kaynaklı değildir. Madenlerdeki yanıcı maddelerin gaz, buhar, sis ve tozlarının atmosferik şartlar altında hava ile oluşturduğu ve herhangi bir tutuşturucu kaynakla temasında tümüyle yanabilen karışımlar, kısacası “patlayıcı ortam” oluşturmaktadır. Bu nedenle söz konusu patlayıcı ortamlarda kullanılacak teçhizatların (makine, alet, elektrik sistemi vb.) belirli özelliklerde olması gerekir.
Bilindiği gibi Avrupa Birliği mevzuatı çerçevesinde düzenleme yapılmış olan ülkemizde, söz konusu teçhizatın belgelendirilmesi, piyasaya arzı ve piyasa gözetimi Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı‘nın; işyerlerinin işçi sağlığı ve güvenliği üzerine denetimi de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı‘nın sorumluluğundadır. Bu sorumlulukların yerine getirilmesi için başka düzenlemeler de bulunmakla beraber başlıca iki yönetmelik esastır. Bunlardan “Muhtemel Patlayıcı Ortamda Kullanılan Teçhizat Ve Koruyucu Sistemler İle İlgili Yönetmelik (94/9/AT) (ATEX 95)”te, esas olarak, “teçhizatın ve koruyucu sistemlerin güvenli olarak piyasaya arzı için gerekli emniyet kuralları ile uygunluk değerlendirme prosedürlerine ilişkin usul ve esaslar” belirlenmektedir. Bu yönetmelik kapsamındaki görevler Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yerine getirilmektedir. “Çalışanların Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Korunması Hakkında Yönetmelik” (ATEX 137) ise esas olarak “çalışanları sağlık ve güvenlik yönünden işyerlerinde oluşabilecek patlayıcı ortamların tehlikelerinden korumak için alınması gereken önlemlere ilişkin usul ve esasları” düzenlemektedir. Bu yönetmelik kapsamındaki görevler de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın sorumluluğundadır.
ATEX NEDİR?
Muhtemel patlayıcı ortamda kullanılan teçhizat ve koruyucu sistemlerle ilgili Avrupa Birliği Direktifi’ne ATEX deniliyor. ATEX’in mevzuat çalışmaları 1995’de başladı, 2006’da müktesebat tamamlandı. Türkiye’de de bir süredir madenlerde kullanılan ekipmanların ATEX’e uyumluluğu yönünde sertifika zorunluluğu bulunuyor, bu sertifikası olmayan madenler de kapatılıyordu.
Bilindiği gibi madencilik sektöründe özellikle de yer altı kömür madenlerinin büyük bölümünde ucuz olduğu için Çin malı sistemler kullandığı ve giderlerini artıracağı için ATEX olarak bilinen uluslararası standartlara uygun sistemleri kullanılmamaktadır. Bu haftaya kadar madenlerde, patlama olmaması için alev sızdırmaz ekipmanlar kullanılması zorunlu idi. Soma’daki kazada facianın yaşandığı madende alev sızdırmaz ekipmanların olmadığı veya bu konuda sertifikalı ekipman kullanılmadığı belirtilmektedir. Ülkemizde 2006 yılının 30 Aralık gününden itibaren madenlerde ATEX standartlarında alev sızdırmaz ekipman kullanmak zorunlu hale getirilmiştir. Bu zorunlulukla, patlama ve grizu tehlikesi olan madenlerde ve benzeri işyerlerinde kullanılan elektrik düğmesinden tutun, makinenin şalterine kadar, elektrik aksamının birbirine aktarıldığı tüm aksamlarda alev sızdırmazlık şartı aranılmaktaydı.
KARARNAMENİN ARKASINDA NELER VAR
Maden Mühendisleri Odası referans gösterilerek yine basında yer alan haberlere göre, Türkiye’de kömür üretimi yapan 176 işyeri var. Çalışma Bakanlığı’na bağlı iş müfettişlerinin 2014 ve 2015’te yaptığı denetimler sonucunda 176 işyerinin 126’sı yönetmeliğe uygun olmadığı için kapatılmış. Kapatılan 126 işyerinin tam 65’inin kapatılma nedenleri arasında, bu kararnameye konu olan patlayıcıyı önleme sistemi sertifikasına sahip olmaması yer alıyor. Sertifika zorunluluğunu 2020 yılı başına kadar uzatan bu kararnameden sonra, kapatılan 65 kömür madeninin de tekrar açılabileceğini söyleniliyor.
Çalışma hayatı ile ilgili olarak ülke gündeminde maden kazalarının konuşulduğu böylesine bir dönemde böylesine bir kararnamenin piyasada ucuz Çin malı teçhizat ve sistemler satan firmaların baskıları ile alındığı ve maden emekçilerinin hayatlarının hiçe sayıldığından bahsediliyor. Yine gazetelerde yer alan bilgilere göre yer altında kömür üretimi yapan 176 işyerinde Çin malı düşük standartlı koruyucu sistemlerin yerine AB mevzuatına uygun teçhizatlarla değiştirilmesinin maliyetinin 800.000 euro olacağı ifade ediliyor. Kısacası; maden patronları bu parayı harcamasın, Çin malı güvenlik sistemi satan şirketler zarar etmesin diye, karın tokluğuna çalışan yaklaşık 3.500 maden emekçisinin hayatları riske atılıyor. İşin daha da kötü yanı bu kararname ile tüm sorumluluk doğrudan işverenlere de yükleyemiyor, çünkü bu işletmelerin birçoğunda işverenler devletin taşeronu durumunda.
MADEN PATRONLARI KARANAMEDEN MEMNUN
Bakanlar Kurulu tarafından “Muhtemel Patlayıcı Ortamda Kullanılan Teçhizat ve Koruyucu Sistemler ile İlgili Yönetmelik”te kullanılan patlamayı önleyici sistemlerin, uluslararası standartlara uygun hale getirilme süresi, 2020 yılına kadar uzatılması ile ilgili olarak farklı görüşlerde bulunmakta;
Bilindiği gibi Bakanlar Kurulu’nun ilgili kararnamesinden hemen önce Kömür Üreticileri Derneği Başkanı Muzaffer Polat’ın yaptığı açıklamalar oldukça dikkat çekiciydi. Polat haziran ayında yaptığı açıklamada, ATEX sertifikası alma zorunluluğunun çok kısa sürede uygulamaya geçtiğini, ancak sektörün buna hazır olmadığını belirtmişti. Kendilerinin Çin malı getirdiğini belirten Polat, “En basit örnek olarak; kullandığımız kabloların ve motorların bu standarda uygun olması gerekiyor. Bunun için de neredeyse tüm sistem değişmeli. Biz Çin malı anti-grizu damgalı ürünleri getirdik ama kabul edilmiyor. Doğu Avrupa’dan 4-5 misli ücretle ithal etmemiz gerekiyor. İngiltere, ATEX’in uygulanması için 9 senelik süre zarfını kabul ettirmişken bizim direkt uygulamaya geçmemiz bekleniyor. Bu durum nedeniyle Soma maden faciasından bugüne kadar 192 yeraltı kömür işletmesinden yaklaşık 126 tanesi kapalı durumda ve 40 tanesi de rölantide çalışıyor” diye konuşmuştu. Polat’ın istediği değişiklikler böylece 2 ay içinde yapılmış oldu.
Konuyla ilgili olarak gazetelere beyanat veren Zonguldak’taki HEMA Kömür İşletmeleri Müdürü Suat Ölmez, 2006’da çıkan yönetmelikten sonra ATEX sertifikasına uygun cihazları yurt dışından getirmekte zorlandıklarını belirterek, şöyle konuştu:
“ATEX’ten önce Almanya’da bile SCH dediğimiz malzemeler kullanılıyordu. Bunlar çok emniyetli malzemelerdi. Soma faciasına kadar devlet alev sızdırmazlık testleri yapılmış bu malzemelerin kullanılmasına müsaade ediyordu. Ama Soma’dan sonra tamamen bitti. Cezalar yazıldı, kullanılmaz raporları verildi. Biz de kullanamadık. Yurt dışından getirmeye kalktık. Büyük müşkülatları var. 3-4 ay sürüyor. Şirketler durdu. Şimdi yeni yönetmelikle süre verilmiş oldu işletmelere. Biz de o tarihe kadar bütün malzememizi değiştirmiş olacağız. Zaten bir çoğunu değiştirmiştik.”
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü Kasım Özer ise gazetelere yansıyan beyanatlarında düzenlemenin madenlerde güvenlikte bir sıkıntı yaratmayacağı görüşünü ileri sürdü. ATEX’in Avrupa Birliği’nin belirlediği standartlara uygunlugu içerdiğini belirten Özer şunları söyledi:
“Ama mesela Kanadalı ve ABD’li olup ATEX şartlarından daha ileri koşulları taşıyan makineler var. Yani ATEX sertifikası olmayanın kötü olması gibi bir durum yok. Çin menşeli ürünlere kolaylık sağlandığı iddia ediliyor. Oysa Çinliler çok rahatlıkla ATEX sertifikası alabiliyor. Biz bir madene gittiğimizde öncelikle cihazların antigrizu ve ateş sızdırmaz özelliklerinin olup olmadığına bakıyoruz. Buna bakmaya da devam edeceğiz. Ama ATEX’le ilgili değişiklik yapılmasaydı, ATEX sertifikası olmayan madenlerin kapatılması zorunluluğu devam edecekti. Biz hem geçiş süreci verdik, hem de bir an önce belgenizi alın yönlendirmesi yapmış olduk. ”
SONUÇ OLARAK
Türkiye Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 176 numaralı “Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi”ni 20 yılı aşkın bir süredir imzalamadı. Bilindiği gibi sözleşme hükümete ve işverene önemli sorumluluklar yüklemektedir. ILO 176’nın neden imzalanmadığı sorusu soru önergeleri ve Meclis kürsü konuşmalarında birçok defa hükümetin önüne gelmesine rağmen net bir yanıt verilmedi. Son olarak 11 Ocak 2012 tarihinde bir soru önergesine Çalışma Bakanı Faruk Çelik şu cevabı vermişti; “176 sayılı ILO sözleşmesi Yeraltı ve Yerüstü Maden İşletmelerinde Sağlık ve Güvenlik Şartları Yönetmeliği incelendiğinde bahse konu sözleşme ile paralellik arz ettiği hatta çok daha kapsamlı hükümler içerdiği görülmektedir.” yanıtını vermişti.
Uzun yıllar boyu ülkemizde yer altı kömür işletmelerinde yaşanan ölümlü iş kazaları ağırlıklı olarak Zonguldak’taki Türkiye Taş Kömürü işletmelerinde olmaktaydı. Ocakların daha da derine inmesi, çalışma şartlarının daha da zorlaşmasına rağmen İş Sağlığı ve Güvenliği açısından yapılan çalışmalar sonucunda 1992 yılından 2010 yılına kadar ki 18 yılda Türkiye Taş Kömürü Kurumu’nda büyük kazalar yaşanmamaktadır. Son olarak Karadon’da 2010 Mayıs’ın da yaşanan iş kazası ise TTK’nin hizmet aldığı yine özel firmanın çalışma alanında gerçekleşmişti. Bu örnekten de görülebileceği gibi ülkemizin en sorunlu ve en çok kaza riski ile karşı karşıya olan Zonguldak Kömür Havzası’nda gerekli önlemler alınması halinde madencilerin yaşamları güvence altına alınabilmektedir.
Ülkemizdeki maden işletmeciliğinde gerçek anlamda bir ön çalışma yapılmadan hemen üretime geçilmekte ve sonuç olarak hem iş güvenliği zaafiyeti yaşanmakta hem de milyonlarca yıllık bir süreç sonucunda meydana gelmiş olan cevher yatakları bir daha kullanılamaz şekilde ziyan edilmektedir. Ülkemizde madencilik sektöründe bu kadar çok kaza olmasının temel nedeni budur.
1980 ve özellikle 1990 yıllardan itibaren, Türkiye’nin gelişmesinin önündeki engelin kamu kuruluşları olduğu, devletin küçültülmesi ve kamunun faaliyet alanının daraltılması ile ülke sorunlarının çözülebileceği söyleminin madencilik sektörüne yansıması, kamu madencilik kuruluşlarının kapatılması, özelleştirilmesi, rödovans (kiralama) ile özel sektöre devredilmesi, kamu kuruluşlarının yapmakla sorumlu oldukları işlerin özel şirketlere gördürülmesi şeklinde olmuştur. Ancak bu güne kadar, madencilik sektöründe özelleştirme ve özelleştirmeye yönelik olarak yapılan rödovans ve benzeri çalışmaları sektördeki iş kazalarını arttırmıştır.
Kararname ile işverenlere hem dört yıl süre daha verilmekte hem de “sorumluluk işverendedir” denilmektedir. Dolayısı ile işyerlerinin güvensizliği ve bunun sürekliliği kabul edilmektedir. Bu noktada, ileride yaşanacak sorunlarda sorumluluğun sadece işverenlerde değil, aynı zamanda bu kararnamede imzası olanlarda olacağı son derece açıktır. Ayrıca bu konu yalnızca sorumluluk bazında ele alınamaz; zira önemli olan patlamaların meydana gelmemesi, insanların hayatlarını kaybetmemesidir. Oysa kararname ile patlamaya ve can kayıplarına razı olunmaktadır.
Bu kararname ile AKP iktidarı, Soma’dan da ders çıkarmamış, madenlerde iş güvenliği standartlarını yükseltmek yerine, ucuz Çin malı ürünlerin madenlerde kullanımının yolunu açmıştır. Gerekçe olarak da bu uygulamaya geçilmemesi nedeniyle durdurulmuş olan madenlerin açılamayacağı ileri sürülmüştür. Hükümete göre önemli olan işçilerin can güvenliği değil, madenlerin üretime devam etmesidir. Bu yolla, işçiler açısından hayati tehlike içerdiği gerekçesiyle durdurulmuş olan 66 maden işyeri, herhangi bir iyileşme sağlanmaksızın yeniden faaliyete geçebilecektir.
Nadir AVŞAROĞLU
Maden Mühendisi
12 Ağustos 2015, Ankara