Dünyadaki sorunların çok önemli bir bölümü enerji kaynakları ile ilgili. Özellikle Ortadoğu’da ve Kafkas coğrafyasında yaşanan tüm olayların ve savaşların temel nedeni enerji kaynaklarına daha fazla hükmedebilmek amacını taşıyor. Petrol, doğalgaz gibi doğal kaynaklara sahip olmayan Türkiye ise bölgenin en önemli tedarikçilerinden. Türkiye, bir yandan uluslararası enerji nakil sisteminin tam göbeğinde yer alırken bir yandan da önemli bir enerji tüketicisi konumunu koruyor.
Bilindiği gibi doğalgaz tüketiminin yaklaşık % 99’unu ithal eden Türkiye, 2015’te ithal edilen 48.4 milyar m3’lük gazın yaklaşık % 55.3’ü Rusya’dan aldı. İran’dan % 16.2, geri kalanını ise Azerbaycan, Cezayir ve Nijerya’dan temin etti. Ülkemizin durumu petrolde de farklı değil; ham petrol tüketiminin % 89’u ithal. 2015’te ithal edilen yaklaşık 25 milyon ton ham petrolün büyük bölümü ise Irak, İran, S.Arabistan, Nijerya ve Kazakistan’dan geldi. 2015’teki dünya ithalatı sıralamalarında doğalgazda 5, petrolde 13. olan Türkiye, kömürde ise 8. olmuştu.
Ülkemizin petrol ve doğalgaz başta olmak üzere enerji ithalatına bağımlılığı son yıllarda giderek artmaktaydı. Kalkınma Bakanlığı’nın açıkladığı Orta Vadeli Program’a göre, bu yılsonunda Türkiye’nin toplam 198 milyar dolarlık ithalat yapması beklenirken, bunun 27 milyar 500 milyon dolarının (% 13,8) enerji ithalatı için harcanması öngörüldü. Buna göre, geçen yıl 37 milyar 800 milyon dolarlık enerji ithal eden Türkiye’nin bu yılki faturası, 10 milyar 300 milyon dolar azalacak.
Ancak enerji sektöründe dışa bağımlılık özellikle son aylardaki dolar kurundaki tırmanışı dikkate alındığında Türkiye ekonomisinde büyük bir handikap yaratıyor. OPEC’e üye ülkelerin, petrol arzının kısılması konusunda anlaşmaya varılması sonucunda enerji faturasının iyice artacağı gözüküyor. Uzmanlara göre, petroldeki her 10 dolarlık artışın, cari açığı 4.4 milyar dolar yükselteceği ifade ediliyor. Petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtların büyük bölümünün yurtdışından ithal edilmesi “milyarlarca doların heba olması” olarak yorumlanırken 2014 yılından bu yana Türkiye’nin enerji faturasının ucuzlamasının, uluslararası piyasalardaki petrol fiyatlarının gerilemesiyle ilgili olduğu da unutmamalıdır.
Türkiye’deki enerji politikaları, yatırımları ve termik santraller incelendiğinde ülkemizin 1990 yılındaki kömür ithalatının 2014 yılında tam 6 katına çıktığı gözlenmektedir. Yine rakamlar değerlendirildiğinde Türkiye’nin ithal kömüre bağımlılığı 2002 yılından bu yana katlanarak devam ettiği görülmektedir. Türkiye’de özellikle termik santrallerde kullanılan ithal kömür ile 2002 yılından bu yana işletmeye alınan 9 GWlık kurulu gücün 6 GWtı ithal kömürlü termik santrallere dayanmaktadır.
Türkiye’nin Genel Enerji Dengesi (1990-2015)
1990 | 2015 | |
Toplam Enerji Talebi | 52,9 | 129,27 |
Toplam Yerli Üretim | 25,6 | 31,13 |
Toplam Enerji İthalatı | 30,9 | 98,14 |
Yerli Üretimin Talebi Karşılama Oranı | % 48 | % 24 |
Son yıllarda devletin en yetkili ağızlarından başta kömür olmak üzere ithal enerjiden vazgeçileceği yolunda söylemler olmasına rağmen yerli kaynaklara yapılan yatırımlar oldukça sınırlı. 2016 yılının sonunda Rusya ile yaşanan krizin ardından başta MTA olmak üzere ETKB’nın kömür ve yerli kaynaklarımıza yönelik başlattığı girişimlerinde belli bir programa bağlı olmadan yürütüldüğü gözlenmektedir. Türkiye’deki düşük kaliteli linyitlerin elektrik üretiminde kullanılmasına ilişkin pek çok söylem varken, ülkemizde kurulmak istenilen ithal kömürlü termik santrallerin kapasitesi, planlanan yerli kömürlü termik santrallerin 6 katı olduğu görülüyor. Uygulanan bu enerji politikaları ile ülkemiz her geçen gün kömüre ve özellikle de ithal kömüre daha bağımlı hale geliyor.
Türkiye Kömür İşletmeleri’nin raporlarında 1990 yılındaki toplam kömür tüketiminin 54,5 milyon olduğunun belirtilirken, 2014 yılına gelindiğinde bu rakamın 97 milyon tona ulaştığı görülüyor. 2002’de 15 milyon ton olan kömür ithalatı, 2014 sonunda 30 milyon tonu buldu. Taşkömüründe de durum pek farklı değil. Türkiye, uygulanan ekonomi politikaları nedeniyle bugün taşkömürü için dışarıya yılda 4 milyar dolardan fazla para öder hale gelindi. TTK, ülkemizde tüketilen taşkömürünün sadece % 3,5’ini üretebiliyor. 2000’li yılların başında hızla teşvik edilen kömür ithalatı şimdilerde “dışa bağımlı olmamak” adına kısıtlanmaya çalışılıyor. 2016 Ağustos başında Bakanlar Kurulu’nca çıkartılan elektrik üretiminde kullanılacak ithal kömürün tonuna 15 $ ek vergi bu durumun en somut göstergesi.
Böylece ithal kömürle çalışan termik santralların önünün kesileceği, yerli linyitle çalışacak termik santrallere ilginin artacağı düşünülüyor. Ancak, yerli linyitin kalorifik değeri düşük, işletme maliyeti oldukça yüksek. Oysa ithal kömürle çalışan santrallerde bu sorunların hiç biri ile uğraşmıyorsunuz. Türkiye’nin her yerinde santralleri kurabiliyor, gemilerle kömürü getirebiliyor ve alım garantisi ile satabiliyorsunuz. EPDK’den lisans almış kömür santrallerine baktığınızda, yerli kömürle çalışanların üç katı ithal kömürle çalışan santral olduğunu görüyorsunuz.
Bu bağlamda, 2016 Ağustos başında Bakanlar Kurulu’nun aldığı, “Kömür İthalatına Ek Mali Yükümlülük Konulması Hakkındaki Karar”ın kapsamı da ilginç. Bu kararda bazı ülkelerden ithal edilecek kömürleri bu karar kapsamıyor. Avrupa Birliği ve EFTA üyesi ülkelerle, İsrail, Makedonya, Bosna-Hersek, Fas, Batı Şeria ve Gazze Şeridi, Tunus, Mısır, Gürcistan, Arnavutluk, Ürdün, Şili, Sırbistan, Karadağ, Kosova, Güney Kore, Morityus ve Malezya menşeli kömür ithalatlarında ek mali yükümlülük uygulanmayacak. Enerji Bakanlığı’nın (TKİ) Kömür Sektör Raporu’nda 2014 yılında kömür ithalatı yaptığımız ülkeler belirtilmiş. İthal kömürün aslan payı dört ülkeden sağlanıyor. Yüzde 31,6’sı Kolombiya’dan, % 29,1’i Rusya’dan, % 14,5’i ABD’den ve % 13,4’ü Güney Afrika’dan geliyor. Ek vergi, bu ülkelerden santrallarda yakılmak için getirilen ithal kömürü daha pahalı yapacak. Ek verginin ithal kömür kullanımını azaltmaktan öte tedarikçi değiştirmeyle sonlanması da söz konusu olabilir.
Enerji talebinin yaklaşık % 75’ini ithal kaynaklardan elde eden Türkiye, enerjisini ancak % 25 oranında yerli kaynaklardan karşılayabiliyor. Bakanlığın ‘Türkiye Ulusal Yenilebilir Enerji Eylem Planı’na göre, 2023 itibarıyla hidroelektrik kurulu güç kapasitesinin 34.000 MW’a, rüzgâr enerjisinin 20.000 MW’a, güneş enerjisi kapasitesinin 3.000 MW’a, jeotermal enerji kapasitesinin ise 1.000 MW’a çıkarılması hedefleniyor. Böylece toplam elektrik üretiminin % 30’u yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanmak isteniyor.
Sonuç olarak; geçtiğimiz yıl en büyük enerji ithalatçılarımız olan Rusya ve İran’la yaşanan ekonomik sıkıntıların ardından yurtdışına bağımlılığın azaltılması için gelecekte yerel kaynaklara ağırlık vermeyi planladığını açıklayan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın toplam elektrik üretiminin % 30’u yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılamayı planladığı görülüyor. Türkiye’nin yenilenebilir enerji bakımından önemli bir potansiyele sahip olduğu bilinen bir gerçek. Buna rağmen ihtiyacın büyük bölümünün ithal kaynaklarla karşılamaya devam edilmesini “makro ekonomik istikrar ve sürdürülebilir büyümenin önünde önemli bir engel” olarak görünüyor. Önümüzdeki yıllarda bu politikaların sonucunu hep birlikte göreceğiz.
Nadir AVŞAROĞLU
Maden Mühendisi
Şubat – 2017