15Kas2024

Paylaş

BİR SEMTTEN DAHA FAZLASI

BİR SEMTTEN DAHA FAZLASI

Ankara’yı ortadan ikiye ayıran bir semt varsa Sıhhiye’dir. Köprünün kuzey tarafı Ulus ve ötesi, güney tarafı Kızılay, Çankaya, Çayyolu ve daha fazlasıdır. Bu ayrımın nasıl bir ayrışma olduğu kişilerin yaşamları ve hayat anlayışı ile ilgili. Bana göre Sıhhıye Köprüsü Ankara’yı kültürel olarak ikiye böler. Bazılarına göre yaşam tarzı olarak bazılarına göre ekonomik yapı, bazılarına göre de eğitim ve okumuşlukla ilgilidir.

Tam ortasında bütün ihtişamı ile Ankara’nın simgesi Hitit Güneş Kursu, ülkemizin iki güzide tıp fakültesini ve benim büyük bir hayranlık duyduğum Dil-Tarih-Coğrafya fakültesi’ni bünyesinde barındıran, ilim irfan yuvası Ankara semtidir. Köprünün altında ve üstünde dolmuş ve otobüs durakları, iş çıkışı otobüs bekleyen binlerce Ankara’lı, Adliye Sarayı ve avukatlık büroları, egzos, gürültü ve yanık tavuk döner ve soğan kokusu ile ülkemizin öğrenci popülasyonu en yüksek semti.

Bu semtin kurucusu Refik Saydam’dır. Genç Cumhuriyetin ilk sağlık bakanı. 23 Nisan 1920’de Ankara’da meclisin kurulmasının hemen ardından 3 Mayıs 1920 yılında sanatoryumlar, doğum ve çocuk bakım evleri, kuduz tedavi merkezleri, hastaneler, ruh ve sinir hastalıkları merkezleri kurmak üzere Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâleti (Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı) kurularak sağlık politikalarının ilk adımları atılıyor.

Refik Saydam, evet Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Sağlık Bakanı ama isminin önemi, Cumhuriyet’in ilanının ardından ilk sağlık bakanı olmasından kaynaklanmıyor şüphesiz. 1921-1925 yılları arasında aralıklarla 3 defa ve 1925 yılından 1937 yılına kadar aralıksız olmak üzere toplamda 15 yıl Sağlık Bakanlığı yapmış. Refik Saydam’ın düşüncesi de Tıp Fakültesi, Hıfzıssıhha ve Numune Hastanesi’nin coğrafî olarak birbirine yakın olması ve bu bölgenin Sıhhiye kampüsü olarak teşekkülü yatmaktadır ve bunun büyük kısmını hayatta iken gerçekleştirmiştir.

Cumhuriyetin ideolojisinin temsili olan Atatürk Bulvarı üzerinde 1926 yılında Thedor Jost tarafından tasarlanan ve inşa edilen Sağlık Bakanlığı ve çevresindeki sağlık yapıları Atatürk Bulvarı’nın omurgasını oluşturmuştur. Halkın en kısa zamanda sağlığa kavuşmasının mekânsal düzenlemesi bölgeye ve meydana adını vererek Sıhhiye’de sağlıklı toplumun bellek mekânını oluşturdu. Sıhhiye Meydanı’nı çevreleyen ve her yöne yayılan sağlık kuruluşları, halkının sağlığına önem veren ve hastayı en kısa zamanda sağlıkçısıyla, hekimiyle, hastanesiyle buluşturan Cumhuriyetin halk için sağlık politikalarının mekânsallığını ifade eden bir bakış açısının ürünüdür.

O yıllarda Yenişehir ile Dikimevi arası boştur ve yüksek okullar için planlanmıştır. Uzun süren bir çalışmanın sonunda (1924- 1945) Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi açılır. Daha sonraki yıllarda Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü, Kolej’de bulunan Ahmet Andiçen Kanser Hastanesi, Numune Hastanesi, İbni Sina Hastanesi, Yüksek İhtisas Hastanesi, Hacettepe Tıp Fakültesi Hastanesi kuruluyor. Sonra Kanser Araştırma ve Savaş Genel Müdürlüğü, Cebeci Doğum Evi, Ankara Hastanesi ve Ulucanlar Göz Hastanesi. Toplumda yaygın olan hastalıklarla savaşmak için sağlık kuruluşları, tıp fakültesi öğrencilerinin temel ihtiyaçlarını karşılayacak binalar ve yurtlar yapıldı.

Hala semti dolaşmayı çok severim. Sağlık Bakanlığının önünde Abdi İpekçi Parkı ve Hıfzıssıhha’dan sonra yokuşa vururdum kendimi, sağda Hacettepe, solda Ankara Tıp Fakültesi binaları. Bütün ihtişamı ile İbni Sina Hastanesi, yokuş bitip sola dönünce Numune Hastanesi, karşıda derme çatma, salaş yapılar, kimi eczane, kimi medikal ürün satıcısı, kimi aşçı dükkânı. Arkasında dolaşmaktan ve fotoğraf çekmekten her zaman hoşlandığım Yahudi Mahallesi.

Ancak üzücü olan günümüzde kaderine terk edilmiş olan bu semtin kendisi gibi insanın içini daraltan ve hiçbir mimari özelliği olmadığını gözlediğim kasvetli sağlık kuruluşları arasında çöl ortasında bir vaha gibidir, Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü. Yıllarca okuduğum üniversiteye giderken tam karşısında servis beklediğim kampüsü ve mimarisi ile bana ilginç gelen bir yerleşke. Hıfzıssıhha Okulu olarak hizmet veren, ön cephesi dairesel yapı ve üzerindeki Temizlik Tanrıçası Hygieia olduğunu sonradan öğrendiğim çıplak heykel, resmî binadan ziyade otel havası uyandırırdı bende. Hygieia, Yunan ve Roma mitolojisinde Hygieia veya Hygeia olarak bilinir ve tıp tanrısı Asklepios’un kızıdır. Sağlık ve temizlik tanrıçasıdır. Babasının iyileştirme temalı mitolojik görevini Hygieia koruma temalı olarak gerçekleştirmektedir. Bu düşünceye hayran kalmamak elde değil.

Arapça hfz kökünden geliyor hifz sözcüğü, anlamı “koruma, saklama, muhafaza etme” demek. Yine Arapça shh kökünden gelen sihha(t) ise “sağ olma, sağlıklı olma, sağlık” demek. Bu nedenle hem adı hem de giriş kapısındaki bu rölyefle binaya hep saygı duymuşumdur. Modern Türkiye’nin sağlık tarihinde ve sağlık kurumları içerisinde, amaçları ve işlevi açısından özgün bir deneyim olan Hıfzıssıhha Enstitüsü, aynı zamanda Türkiye’de “kesintili” modernleşme, kurumsallaş(a)ma(ma), “kurum kıyımı” ve “kurumsal hafıza” meselelerinin üzerinde ciddiyetle tartışılacağı bir örnek.

27 Mayıs 1928’de Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü adı verilen Türkiye’nin ilk halk sağlığı laboratuvarı hizmete girmiş. Enstitü hızlı yayılan enfeksiyon hastalıklarıyla mücadele etmeye başlamış. Sonraki yıllar BCG aşısı, serum, kuduz aşısı, çiçek aşısı, tifüs aşısı, boğmaca aşısı ve tetanos aşısı üretimi yapılmış, yerli ve yabancı ilaçlar ile diğer hayati maddelerin kontrolü ile antibiyotiklerin ve bazı vitaminlerin kalite kontrolü gerçekleştirilmiş.

2004 yılında ise aşı üretim enstitüsü, bakanlar kurulu kararı ile kapatıldı! Cumhuriyet’in büyük yokluklarla kurduğu ve harikalar yarattığı Refik Saydam Hıfzıssıhha merkezi başkanlığı ise 2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan kararname ile kapısına kilit vuruldu. Ancak hiç kimsenin haberi olmedı, hiçkimse umursamadı. Ta ki, Covid-19 pandemisi ile birlikte Türkiye’de bulaşıcı hastalıklara ve salgın yönetimine odaklanmış bir kurumun olmadığı ve aşı üretiminin bulunmadığı, bu amaçla kurulan Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün ise kapatıldığı geniş bir kamuoyu tarafından öğrenildi,

1928’de kurulmuş 2011’de kapatılmış sağlık kuruluşu. ne kadar derin anlamlar barındırıyor içinde. Son olarak, söylemeye gerek var mı bilmiyorum ama hafıza sözcüğü de hfz kökünden geliyor, “Toplumsal unutmanın panzehiri hafızadır” diyebiliriz ve elbette toplumsal hafızadan çok daha kıymetlisi, toplum içinde kuşaktan kuşağa aktarılan ortak bir kurumun hafızasıdır, yani kurumsal bir hafıza.

Şehir plancılığı açısından bu ülkenin modern bir yaklaşımla düşünülmüş ve planlanmış bu güzel semti, günümüzde kaderine terk edilmiş durumda. Bu alanda bulunan Sağlık Bakanlığı binası, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk sağlık bakanı Refik Saydam’ın daveti üzerine Ankara’ya gelen Avusturyalı mimar Theodor Jost tarafından, 1926-1927 yıllarında inşa edilmiş. Bu bina genç cumhuriyetin ilk modern binası olarak tasarlanmış ve yapılmış. Hemen arkasındaki Hıfzıssıhha Enstitüsü de öyle.

Sonuç olarak Sıhhiye Meydanı’na ismini veren Sağlık Bakanlığı da, Hıfzıssıhha Enstitüsü de artık yok.

Nadir AVŞAROĞLU
Mart – 2023

Blog yazıma tepki göster
Harika
1
Harika
Beğendim
0
Beğendim
Haha
0
Haha
Beğenmedim
0
Beğenmedim
Güzel
0
Güzel
Anlamadım
0
Anlamadım

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir