Ben ufakken Adana’da TRT yayını yoktu. Televizyondan Kıbrıs Bayrak televizyonunu ve Israil televizyonunu izlerdik. Bayrak televizyonu haftanın üç günü olurdu ve öğleden sonraları siyah beyaz amerikan filmleri seyrederdik. Akşamları “televizyonu bırakın, ödevlerinizi bitirin” baskısından zaten seyredemezdik. Bir tek özgürce ve gönlümce TV seyredebildiğim zamanlar hafta ortaları (3 gün) öğleden sonrasıdır.
O siyah beyaz Amerikan filmlerinin yarısında sanki bana Humprey Bogart oynuyormuş gibi gelirdi. 10-15 yaşlarımda idolümdü. Benim belleğimde her zaman uzun, koyu renkli trençkotu, kruvaze takım elbisesi, sert bakışlar, taviz vermez bir tutum, kafada fötr şapka ve ağızda filtresiz Bafra sigara.
Sanki bana trençkotunu uyurken bile çıkarmıyor gibi gelirdi. Ağır Abi. Lise çağlarımda sigaraya başladığımda onun içişini taklit ederdim. Sigara devamlı ağızda durur. Konuşur ama düşmez. Ve herkes “ulan konuşurken o sigara nasıl düşmüyor” diye merak eder. Çok da başaramadım. Ama idolümdü.
Benim dedem köyde fötr şapka giyerdi, babam da öyle. Divriği, Iskenderun gibi yerlerde olmuyor ama ben de Ankara’ya geldiğimde kendime fötr şapka aldım. Üstelik paraya kıydım. Vakko’dan aldım. Ilk önce yakın çevrem bayağı yadırgadı. Mahalle esnafı müstehzi ifadelerle arkamdan baktı. Tayfun Özuslu şeyiyle güldü. Ancak kimsenin ne dediğine aldırmadım. Her kış giydim. Şimdi millet de alıştı. Uzun paltomu ya da trençkotumu giydiğimi görenler hemen fötr şapkamı soruyor.
Humphrey, gırtlak kanserinden ölmüş. Hakikaten de canlandırdığı karakterler gibi sigaramı içiyordu bilmem.
Mitolojide yarı tanrılar (hemigod) vardır. Önceleri insandırlar, tanrıların ödüllendirmeleri sonucu; yarı tanrı olurlar, can vermezler ve yaratabilirler. Tam da Humphrey Abi tarifi gibi. Hades’e giden ve sonsuzluğu orada bekleyen bir ölümsüz yarı-tanrı. Ama her halükarda sigarası ve tavrıyla bir insan. Gözünüzün önüne getirin, sahi bir adam hep böyle bakar ve böyle mi konuşur?
Bir de; Casablanca filmini yazmadan Humphrey ağabeyi bitiremeyiz.
Ingrid Bergman yıllar sonra Humphrey ağabeyinin çalıştırdığı cafeye gelir. Uzun yıllar önceki zenci piyanistin yanına yanaşır ve “tekrar çal Sam” der. Aslında filmde “play it again” diye bir replik yoktur. “play it once, Sam” dir, o replik. Ancak önemli değil herkes böyle bilir.
– Play it, play as time goes by
der, Sam ısrarcıdır, “I can’t remember” paslandım ben artık, kem küm eder, öyle mi ben sana hatırlatırım cicim edasıyla, Ingrid ablam mırıldanır;
– Daray daray daram, daray naniy nanam
bunun üzerine artık aşka gelmiş olan Sam, dayanamamış, sanatını konuşturmaya, piyanosunu çalmaya başlamıştır, tam iyice havaya gireceğimiz an:
– Sing it Sam,
der, Sam içinden fesupanallaaah der mi bilinmez, ama dışından sözcükleri kadife üzerinde kaydırarak, esas şarkımız olan “as time goes by”ın iki kublesini terennüm eder.
You must remember this
A kiss is still a kiss
O sırada Ingrig ablam buğulu gözleri ile huşu içindedir. Bizlerin yüreğindeki yağlar erimektedir. Tam o sırada asabi adımlarla Humphrey abi yanaşır ve masum Sam’in neden kemküm ettiği, nasıl asil olduğu gözlenir. Meğerse Sam tembihlidir, “katiyen çalmayacaksın abi o parçayı, fena oluyorum dinleyince, asaplarım, sinir sistemlerim bozuluyor” denmiştir ona. O da en nihayetinde bir sanatkar da olsa, mekan sahibi değildir, emir kuludur. Humphrey, Sam’e “çalmayacaksın demedim mi lan bu şarkıyı” der.
Sam’in yan gözle bakışı,
Ingrid Bergman,
Ve buğulu bakışlar,
Abartılı değil
Sol gözde bir damla yaş
Ben de bir “offf offfffff”
Aslında Casablanca filmi çok enteresan ya da çok önemli sekansları olan bir film değildir. Ancak yıllardır insanları etkileyen ölümsüz bir aşk, kadınları mest eden bir Humphrey ve her erkeğin içini cız ettiren sevecen, tutkulu, buğulu bakışlar.
Dediğim gibi filmde aslında çok önemli bir şey yoktur. Yakışıklı olmayan ancak karizmatik bir ağır abi. Ve i,, ürkeklik görürsün. Eğer birazda annenden kalma bir şeyler varsa, o kadın senin için yaratılmıştır. Aslolan gözdür gerisi hikaye.
Şimdi ben bunları niye anlatıyom, niye yazıyom.
Kız teyzesine gitti.
Bilgisayar bana kaldı yazıyom.
Niye anlatıyom, ne anlatıyom,
Bilmiyom.
Bugün fötr şapka ile gri ceketi temizlikçiye verdim de,
Belki de oradan çağrışım yaptı.
Nadir AVŞAROĞLU
Mayıs – 2015