24Tem2024

Paylaş

VEDAT TÜRKALİ

Geçtiğimiz günlerde Trumbo adlı bir film seyrettim.
Dönem soğuk savaş günleri.
Mc Carthy dönemi.
Cadı avı yapıldığı dönemler.
Çok sayıda insanın hayatının ve geleceğinin karardığı, işini kaybettiği,
Hapse atıldığı ve hatta idamların gerçekleştirildiği dönemler.
Komünist olduğu düşünülen insanlar, fişlemeler, takipler, içeri atılmalar.

Böylesine bir ortamda ABD Komünist Partisi üyesi Trumbo adlı bir senarist, iftiralar, yüz çevirmeler, güvendiği insanların sırt çevirmesi yaşanan maddi sıkıntılar. Ailesini geçindirmek için Trumbo dostları aracılığı ile farklı isimlerle yaptı tek işi yapıyor ve senaryo yazıyor. Mc Carthy dönemi bitmesine rağmen sinema tarihinin en önemli eserlerinden biri olan Spartaküs’de kendi ismini kullanamadan yayınlıyor.

1940’ların sonu, 50’lerin başında da bu ülkede birçok insan bunu yaşamış. “Komünisttir” denilerek, birçok yazar, romancı, sanatçı ve düşün adamı benzer ızdırapları çekmiş. Bu acılar sanatlarına yansımış.

Belki de bu kuşağın son temsilcilerinden biriydi
Vedat Türkali

O güzel insan da
O güzel atlara bindi ve gitti.

Ne yalan söyleyeyim. Çok okuduğum bir yazar değildi. Popüler olması nedeniyle “Bir Gün Tek Başına”yı okumuştum. “Mavi Karanlık”a başladım, ama bitiremedim. Ancak gazetelerin Pazar eklerinde okudum. Onca yaşına rağmen televizyonlardan izledim. Etkilendim.

Aşkı, doğayı, mücadeleyi, insan doğasını ve hepsinden önemli ve etkileyici olarak iç hesaplaşmayı özgün bir biçimde anlatıyor. Kitleselleşemeyen sol aydınları, burjuva bir yaşantı içinde kaybolmuş kent solcularını, devrimci heveslerinin ardında tüm zaafları ile küçük insanları anlatıyordu.

İlk okuduğumda korktum. Bende mi bu anlattığı insanlardan biriyim diye düşündüm. Vedat Türkali’nin tarif ettiği tatlı su solcularından olmaktan korktum. Yazılarını okuyup ya da söyleşilerini dinlediğimde beni tarif ettiğinden korktum.

90’lı yaşlarında bile 3 ya da 5 bin tiraja ulaşamayan sol dergileri, aldıkları oy oranı binde mertebesinde telaffuz edilen sol partileri, kurtarılmış mahallelerde oturan etnik yapıları, karşı milliyetçilik yaparken milliyetçi tezleri savunanları, entelektüelleri, feministleri hala korkutuyordu. Son gününe kadar dimdik ayakta bir büyük çınar.

Her zaman söylemişimdir.
Bir filmin ya da bir romanın sonu beklenmedik olmalıdır.
Kötü son, mutlu son, olumlu, olumsuz önemli değil.
Ama beklenilmedik olmalıdır.
Vedat Türkali’nin sonları hep beklenilmedik oldu.
Ölümü de.

Asıl sorun şu Sıtkı Hocam,
Benim yaşım iyice kemale erdi.
Benden bir üst kuşaktaki eli kalem tutanlar, sanatçılar bir bir gidiyor
Yaşar Kemal, Neşet Ertaş, Gülten Akın, Halil İnalcık ve Vedat Türkali
Benim kuşağımda da kimse yetişmiyor.
Orhan Pamuk, Kürşat Başar, Ahmet Ümit
Bunlardan hangisi ölse arkalarından yas tutarım.
Hangisi için karalar bağlarım.

Sorun şu Sıtkı Hocam
Benim kuşaktan kimse yetişmiyor
Hayran olduğum bir üst kuşak da teker teker gidiyor.
Benim dünyam giderek yalnızlaşıyor

Vedat Türkali de gitti
Vedat Türkali de o güzel atlara bindi
ve gitti

Güle güle usta
Güle güle
Yolun açık olsun
Yattığın yer ışıklarla dolsun
Yıldızlar yoldaşın olsun
Uğurlar olsun
Yeter ki Fidel’e birşey olmasın.

Nadir AVŞAROĞLU
Ağustos – 2016

Blog yazıma tepki göster
Harika
0
Harika
Beğendim
0
Beğendim
Haha
0
Haha
Beğenmedim
0
Beğenmedim
Güzel
0
Güzel
Anlamadım
0
Anlamadım

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir